Konuşma, bireyin gelişim süreçlerinde zaman içerisinde öğrendiği bir beceridir. Dil, varolan bir beceri olarak karşımıza çıkar, konuşma ise zamanla gelişen bir durumdur. Doğumsal olarak dil gelişim gerilikleri görülebilir. Bu durumlar, konuşmayı sağlayan organların anatomik bozuklukları, nörolojik sorunlardan kaynaklanabilir. Çocuk söylenenleri anlamada zorlanıyor ise Alıcı Dil Bozukluğu, kendini ifade etmede zorlanıyorsa İfade Edici Dil Bozukluğundan bahsedilir. Bunların yanında eğer çocuk kendini ifade ederken harfleri çıkarma, kelimeleri anlamlı kullanma, yutarak konuşma, hızlı konuşma, konuşurken takılmalar şeklinde oluyorsa bu durumlar Konuşma Bozukluğu olarak adlandırılır.
Çocukların gelişim süreçlerine göre, bıgıldamalar, sesli gülmeler, ağlamalar gibi ses çıkarmayla başlayan konuşma gelişimi, ba-ba, de-de gibi tek heceler ile başlayıp kelime kullanımına ve kelimler ile cümle kurma düzeyine gelmektedir. Normal gelişim sürecinde 2 yaşında bir çocuk artık iki kelimelik cümle kurmaya başlamış olmalıdır. Tabi ki, çevresel faktörler, genetik, çocukla etkin uyaranlarla ilişki kurma gibi durumlarda konuşma gelişiminde önemlidir. Örneğin, çok sakin, bebekle sözel iletişim
Aslında artık daha fazla bilinen bir durum olan öğrenme bozukluğu genellikle halk arasında DİSLEKSİ olarak tanımlanmaktadır. Disleksi öğrenme bozukluklarından biridir.
Disleksi; okuma bozukluğu,
Diskalküli; matematik bozukluğu,
Disgrafi; yazma bozukluğu olarak adlandırılmaktadır.
Öğrenme bozuklukları tek başlarına da olabilir ama genelde birlikte görülmesi daha sıklıkladır.
Birçoğumuz, sabahları evimizden işe, okula veya olmamız gereken yerlere gitmek için çıkıyoruz. Sabahları özellikle yol kenarında, ufacık bedenleri,karanlık içinde anne yada babalarıyla servis beklerken görüyorum.İçimden hayat mücadelesi diye geçerken sonra diyorum ki, onların gelişimi, mutluluğu, kendine güveni, arkadaşlarına kavuşması gibi şeyler için burdalar. Bazen yavaş yavaş yürüyerek etrafı izlemek istiyorum, ama arabaya binip yola koyulma zamanı olduğu için, araba içinden dışarda akan hayatı gözlemlemekle yetiniyorum.
Bazen kendime zaman veriyorum ve yol kenarında bir yere oturuyorum. Her yüze, her duyabildiğim sese ulaşmak istiyorum. Bencilce ya da insanların sınırlarını geçmek gibi algılanabilir bu durum. Fakat ben bakmayı değil, görmeyi başarmak için izliyorum. Yan masada bir çocuk, annesine kızarken, annenin yüzünü göremesem de sesindeki kırgınlığı hissedebiliyorum ve diyorum ki; hergün birşeyler öğrenmek mümkün, hatta birçok şey mümkün.
Kalabalıkta, gözleri, yüzleri, sesleri, bedenlerin anlattığı şeyleri görmeye çalışıyorum. Bu mesleki bir durum değil, bu benim yaşamın akışında, yaşamı algılama şeklim. Özellikle, lokanta önlerindeki masalarda yemek yerken masaya
Sınav, aslında bilgi düzeyini ölçmeye yarayan bir olaydır.Ve evet sınavda hafif kaygı düzeyi,bizim daha dikkatli ve daha enerjik olmamızı sağlamaktadır.Fakat bu kaygı düzeyi,bildiklerimizi hatırlamakta zorlanma,unutkanlık,aşırı fiziksel belirtiler (karın ağrısı,ishal,titreme,terleme,kızarma,kalp çarpıntısı) gibi durumlara neden olacak düzeyde ise bir sorun var demektir.
15 yaşında bir genç içeri girdiğinde,aşırı sıkıntılı ve gergindi.Bana şöyle bir baktı ve oturdu.Sonra ''ee ne soracaksanız sorun da bitsin bu sıkıntı'' dedi.O'nda ki bu endişe hali,benimle görüşmeye gelişinin de bir performans göstergesi gibi algıladığının göstergesiydi.Çünkü, bu görüşmede başarılı yada başarısız olacağı şeklinde bir düşüncesi vardı. Bu örneği,performans göstereceğimiz durumların bizim üzerimizde yarattığı baskının nasıl alanlarda çıkacağı ve bu performanslara ne anlam yüklediğimizin önemini vurgulamak için verdim.
Sınavı kişinin algılama şekli,ona yüklediği anlamlar kaygı düzeyini belirleyebilmektedir.Sınav sonrasında edinilecek başarı karşısında kazançlar yada başarısızlıkta maruz kalacağı kayıplar üzerine endişelenmektedir kişi.Biz yetişkinler,anne-babalar,eğitimciler, ne kadar beklentili
Ergenlik dönemi, 12-13 yaş döneminde başlayıp 20 li yaşların başına kadar süren, fiziksel, hormonal, psikolojik ve sosyal gelişim ve değişimin çok hızlı olduğu bir olgunlaşma dönemidir. Ve normal bir gelişim dönemidir, bir hastalık durumu değildir.
Ergenlik, günümüzde üstünde çok durulan ve değişimlerin dinamiklerinin sıkça incelendiği bir durumdur. Aslında, ailelerin, okulların ve sosyal toplumların başetme becerilerinin de sınandığı bir dönemdir. Ergeni, anlamamak, ulaşamamak, bu dönemi sorun gibi algılamak sıkça karşılaşılan problemlerdir.
Ergenliğe girmek demek, hemen olgun, hedefleri belli, sosyal gelişimi iyi bir birey olmak anlamına gelmemelidir. Bunu özellikle vurgulamak istedim. Çünkü, fiziksel olarak büyüyen çocuğun, hızla diğer alanlarda da olgunlaşmış olmasını bekleyen bir tutum, ergenlik dönemindeki genç için zorlayıcı olmaktadır. Çocuğun, ergenlik öncesi, bebeklik, oyun ve okul çocuğu gelişim dönemlerini nasıl geçirdiği ergenlik döneminin şekillenmesinde önemlidir. Bebeklikten itibaren, sevgi dolu, güvenli, doyurucu ilişkilerin kurulduğu, çocuğun bireyselliğinin, yaratıcılığının ve hayal gücünün desteklendiği bir ortamda büyüyen bir çocuğun, ergenlik dönemi