Ahmet Oktay
KÜLTÜREL düzeyde olduğu kadar siyasal / ideolojik düzeyde de Türkiye işçi sınıfının
geleneğini korumayı ve o geleneği canlı tutmayı, ne yazık ki gereği gibi yerine getiremiyoruz.
Özal döneminin
liberalizm ile
libertinizmi harmanlayan ve nerdeyse tüm topluma içselleştirmeyi başardığı tüketim ideolojisi, sanki
işçi sınıfı denen toplumsal varoluşu ortadan kaldırmış gibi görünüyor.
Titreyelim ve kendiimze dönelim: Dünya değişiyor elbet, teknolojik toplum da bilgi toplumu da küreselleşme de önemsenmesi gereken kuramsal siyasal ve bilgibilimsel kavramlaştırmalar. Geleneği
kurmayı öngören sosyalist kuram, ideolojik
ütopya boyutunu da içererek somut durumdan yola çıkan ve o duruma yanıt olmayı amaçlayan bir
dünyagörüşü oluşturmak zorunda. Çünkü bilinç, sınıfa
içkin değil.
Türkiye solu, ne yazık ki
ruhunu yitirmiş bulunuyor. Bunun en büyük sorumlusu, açıkça söylemek gerekirse, komünizm fobisiyle malul
darbe yöntemleridir. 1971 ve 1980 darbeleri faturayı tümüyle işçi sınıfına ve Türkiye soluna çıkarmıştır. Dikkat edilmesi gereken
ideolojik bir tavırdır:
Rantiyeci Erbakan ve taifesi,
soğuk savaşı canlandırmada yarar görüyor ve muhaliflerini
solcu olmakla suçlamayı tercih ediyorlar.
İngiltere ve Fransa seçimleri, Türkiye için umut
oluşturmalıdır. Çünkü Türk solu, 1980'den sonra topluma bir umut ve proje sunamamıştır. Parlamentoda temsil olanağı bulan ve kendilerini sosyal demokrat olarak niteleyen partiler, bayağı Bizans entrikaları ve liderlik tartışmaları içinde eriyip gitmektedir.
Marksist Sol'un beli ise
örfi güçler tarafından kırılmış bulunmaktadır.
RP'nin Türkiye'nin "
siyaset meydanı"na sürdüğü Hitler'i anımsatan gerçekten yetenekli
demagog'u meczup Şevki'yi izlerken, tarladaki kadınları miting alanlarına toplayan bir zamanların
Karaoğlan'ını anımsadım. Şevki'nin
inancı yok artık Ecevit'te. Ecevit'in yaz kış kafasından çıkarmadığı o
kasket, işçi ve köylü sınıfını
temsil etmiyor. Ecevit şair olmayı istemiştir,
Komün dönemini ve Komün'e destek veren şairleri bilir. Ama ne yazık ki,
seçim otobüsüne binip il il, ilçe ilçe Türkiye'yi dolaşmak yerine parti grubunda, TV istasyonlarında konuşmayı seçiyor.
Demos'la
Demon'u birbirine karıştıran Şevki soytarısı bağırıyor, heyecanlandırıyor, artık
şeriatçı devlet'e karşı
blok oluşturmaları gereken muhalefet partileri, gülünç
tek başına iktidar hesapları yapıyor.
Ayıptır. Sizler bu topluma yitirmiş olduğu ruhu
kazandırmak zorundasınız.
İşçi kuruluşlarına da görev düşüyor elbet. Sizin bir
geçmişiniz var İkinci Meşrutiyet'ten bu yana.
Sahip çıkın geçmişinize.
Tarihsel bir olay olan İstanbul 16 - 17 Haziran yürüyüşünü anmanız, sokağa çıkmanız gerekmez mi? Hatası sevabı, ayrıdır. Ama o yürüyüş, Türkiye işçi sınıfınındır. İstanbul'un fethini
sadece islami bir olay olarak sunan RP kadrolarına karşı Türkiye işçi sınıfının temsilcisi olan Türk - İş, DİSK ve öteki sivil toplum örgütleri, 16 - 17 Haziran günü demokrat, özgür, çeşitlikçi Türkiye'yi savunmak üzere, halkı
sokağa çıkmaya çağırmalıdır.
Bellek (hafıza) en büyük güçtür. Unutmayın,
siz yürüdünüz.