Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kahramanmaraş merkezli depremlerdeki can kayıpları hepimizi derinden sarstı. Enkaz altındakilere ulaşabilmek için seferber olduk. Yurdun dört bir köşesinden bölgeye gönüllü akını var. Kurtarabildiğimiz her can için kucaklaşıp, gözyaşı döküyoruz. Yani ülkece tek ses, tek yürek olarak dünyaya örnek bir sınav daha veriyoruz. Ancak aynı hassasiyet ve kararlılığı deprem öncesine dönük hazırlıklar açısından gösterdiğimizi söylemek zor. Hele de eskisi, yenisiyle göçen, yassı kadayıf haline gelen bina görüntüleri nedeniyle. Çünkü 485 aktif fayın olduğu 81 ilin 68’inden bir şekilde aktif fay geçen bir coğrafyada yaşıyoruz. Depremlerin meydana geldiği bu bölgede öyle, üç ilimizin arasından fay geçiyor. Yani buradaki risk biliniyor ve bu konuda bilim insanlarınca defalarca yapılan uyarılar da var. Ki bunu biz de “Depremde kırmızı alarm veren yerler” başlıklı yazımızda (30 Kasım 2020) vurgulamıştık. Bu durumda yapılması gereken de belli. Depreme dayanıklı binalar yapmak. Bu konuda gerekli yönetmelik, deprem şartnameleri de mevcut. Buna uygun projeleri üretecek, mühendislik potansiyeli de… Dahası, aynı mantalitede yürürlükte olan Türkiye Afet Risk Azaltma Planı (TARAP) da var. O da her ilin yöneticisine, hemşehrisine bulunduğunuz kenti depreme hazırlayın diyor ve yapılması gerekenler anlamında doğru şeyler söylüyor. Bunlara rağmen kahreden manzarada ortada. Dolayısıyla, depremin olduğu andan itibaren en çok konuşulan, sorgulananların başında da bir başka fay coğrafyası Japonya’daki depremlerde böyle can kayıplarının neden olmadığı, binaların yıkılmadığı konusu var. Genelde de sanki Japonya’daki bütün depremler can almıyor, binalarda hiçbir hasar yapmıyor gibi bir algı söz konusu. Ancak bu tespit ya da kıyas birçok bilim insanına göre ise doğrular olduğu kadar yanlışlar da içeriyor. Mesela Japonya’da deprem üzerine iki yıldan fazla akademik çalışmalarda bulunan Kocaeli Üniversitesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şerif Barış şöyle diyor:

Haberin Devamı

“Japonya Pasifik levhasının sınırında bir ülke. Pasifik plakası Japon adasının altına dalıyor. Bu bizim güney Ege’de de olan bir olay; Helenik yayı, Kıbrıs yayı Anadolu’nun altına dalar, o dalma bölgelerinde işte Girit ve açıklarında Muğla’nın, Marmaris’in açıklarında olan depremler bu dalma batma zonu dediğimiz zondur. Buralar genellikle kıyıya uzak ve derin depremler meydana getirir. Bu depremler her ne kadar büyük olsa da faylar karanın altında değil, deprem dalgası o uzaklıktan çıkarak karaya gelene kadar gücünün büyük bölümünü kaybederler. İşte Sisam depreminde İzmir’de 17 bina hasar gördü, yıkıldı. O deprem 80 değil de 40 kilometre uzakta olsaydı daha fazla bina yıkılırdı. Japonya’da depremler genelde karadan 100-120 kilometre uzakta, 60-80 kilometre derinlikte meydana geliyor. O yüzden Türkiye’deki şehir içindeki faylarla karşılaştırılması yanlıştır. Mesela 1995’teki Kobe depremi şehrin içinde olan bir fayda meydana geldi, o depremde 6 bin 453 kişi öldü. 100 bine yakın bina da yıkıldı orada. 2017’deki Kumamota depremi de şehrin altından geçen bir fayda oldu. Yüzlerce bina çöktü, stadyum da çöktü.”

Haberin Devamı

Yine karada değil de Okyanus’un derinliklerinde olmasına rağmen can kaybı ve yıkıma neden olan 2011’deki Tohuku depremi de var. Bu deprem de 24 km derinlikteydi, 20 bine yakın insan öldü. Kara ve demir yolları ağır hasar gördü, çeşitli yerlerde yangınlar çıktı ve bir baraj yıkılarak bölgeyi su basmasına neden oldu. Kuzeydoğu Japonya’da 4.4 milyon ev elektriksiz, 1.5 milyon ev ise susuz kaldı, deprem sonucu gıda sıkıntısı da meydana geldi. Yani fayın yerine, durumuna bağlı olarak Japonya’da da can kayıplarına ve yıkıma neden olan depremler oldu. Ancak felaketlerden ders almak denildiğinde ise farkı görmezden gelmek mümkün değil. Özellikle de toplumsal duyarlık anlamında. Prof. Barış devam ediyor:

Haberin Devamı

“Japonya’nın bina şartnamesi, zemin etüdü de çok ağırdır ama en önemli farkı Japon toplumunun deprem bilinci çok yüksektir. Ev alırken bunlara mutlaka riayet ederler ve kontrol yani denetim çok sıktır. Dolayısıyla, inşaatlardaki yapı şartnamesinin düzgün olması yeterli değil, aynı zamanda insanlar depreme dayanıklı yapı yapılmasını isterler. Bizdeki gibi şartnameden kaçayım, kendime uydurayım, kolonu keseyim gibi yanlış davranışlardan kaçınırlar. O nedenle Japonya ile kıyaslarken sadece yapıları değil, toplumun afet bilincini de kıyaslamamız lazım. Japonya’nın neredeyse yüzde yüzü okuryazar ve depremden çok canları yandığı için bu konuyu hem araştırmaya hem uygulamaya aşırı özen gösterirler.”

Kısacası, depreme karşı önlem konusunda Japonya’da olduğu gibi bizde de planlar, yönetmelikler mevcut ama bu kahreden manzara nedeniyle herkes adına sorgulanması gereken noktalar olduğu da açık. Ancak onlar daha sonra, çünkü şimdi enkaz altındaki canlarımızı kurtarma zamanı.