Kudüs’ün tamamını “İsrail’in başkenti” olarak kabul etme, işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri’nin İsrail’e ilhakını tanıma adımlarının ardından Trump şimdi de Filistinlileri hepten yok sayarak “Kudüs’ü ve Batı Şeria’yı İsrail’e verdim” dedi Hem de yüzyılın anlaşması ya da barış planı yutturmacasıyla. Dahası, pervasızca, toprakların gerçek sahibi Filistinlilere para dahi teklif etti. Tabii anında da Filistinlilerden “Kudüs ve topraklarımız satılık değildir” yanıtını aldı. Yani başkanlık koltuğunun verdiği güç ve kibirle Ortadoğu’da sınırlar çizen Trump, “dünya emlak kralı” edasıyla ülkelerin topraklarını parselleyerek, ABD’nin jandarması İsrail’e devretmeye çalışıyor. Dolayısıyla da Trump’ın yutturmaya çalıştığı gibi Ortadoğu’da çözüm getiren değil, aksine, İsrail ile Filistin arasındaki sorunu düğümleyen Arap dünyası ile ilişkilere yeni boyut kazandıran hatta Türkiye-İsrail ilişkilerini de zedeleyen bir durum söz konusu. Ki buna dönük hareketlenmeler de başlamış durumda. Neler olabileceğini MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş anlatıyor:
“Kudüs’ün statüsü, işgal edilmiş yerlerin İsrail topraklarına katılması, sınırların tespiti meselesi çok hassas şeyler. Bu Filistin-İsrail çatışmasını artıracaktır, Filistin’de radikalleşme hareketleri ön plana çıkacaktır. Trump’ın maddi güç, yardımla kazanma niyeti de netice getirmeyecek bir olay ve Filistinlilerde ikilik bölünme yaratan bir süreci başlatacak.”
Zaten yok mu?
“Var ama bu var olan ikiliği, ayrışmayı derinleştiren, canlandıran bir olay olarak karşımıza çıkacak. Ayrıca sözü edilen destek konusu ne kadar gerçektir, evet dense dahi ne kadar gerçekleşebileceği şüphelerini de beraberinde taşıyor.”
Radikalleşme derken bölge dışına da taşması anlamında mı?
“Evet, şüphesiz çünkü İsrail hedefleri, ABD hedefleri daima radikaller tarafından hedef alınabilecek bir durum. Geçmişte gördüğümüz olayın benzerlerini görmeyiz diyemeyiz. Filistin radikalizmini artırıcı gelişmeler gösterebilir.”
Peki ya tüm bu gelişmeler olurken Arap dünyasının tepkisizliği ya da vurdumduymazlığı? Kudüs onlar için de önemli değil mi? Öneş, devam ediyor:
“Kudüs, Arap halkları için, Müslüman halklar için çok önemli ama görüyoruz ki Arap dünyası sadece halklardan ibaret değil. ABD ve İsrail ile birlikte hareket eden, bu planın yapılmasında katkısı olan Arap ülkeleri de var. Yani halklarla yönetimler arasındaki tezat. Bu olay bunu daha da tetikleyecektir. Yönetimlerle Arap halkları arasındaki çelişkiyi derinleştiren bir olay olacaktır.”
Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ABD’nin uydusu gibi?
“Krallar, sultanlar iktidarlarını, koltuklarını ABD’ye borçlular. Onlar, bu yönetimler ABD’nin bölgeye atılmış birer kancası diyelim, o şekildeler. Onların varlığıyla ABD bu bölgede istediği gibi hareket ediyor. Petrol zenginliğini, doğal gaz, yer altı zenginliklerini, ulaşım yollarını kontrol altına alabiliyor. O bakımdan karşılıklı emperyalizmle sömürülen güçlerin, yerel güçlerin, krallıkların, şeyhlerin iş birliği durumu söz konusu ve bu olay da Ortadoğu’daki sorunların temel meselesi.”
Bu durum Arap halkları ile yönetimler arasında kırılma yaratmaz mı?
“Tabii, bu radikal hareketleri de ve çatışmaları da derinleştiren, artırma ihtimali olan bir olay, yöneliş. O bakımdan iktidarlar
emperyalizmin çıkarlarını koruma mücadelesiyle varlıklarını birlikte görüyorlar, birlikte hareket ediyorlar. Halkların tepkisini Lübnan’da görüyoruz, diğer bölgelerdeki çatışmalarda da görüyoruz. Halkların doğal talepleri var, doğal tepkileri, direnişleri, kalkışma hareketleri var ancak gücü yetmiyor...”