Pençe-Kaplan Operasyonu’yla PKK’nın sığınaklarını yok eden Türk komandoları, F-16’lar, İHA ve SİHA’ların desteğiyle Irak’ın kuzeyinde 45 kilometre derinliğe ulaştı. Stratejik tepeler ele geçirildi ve kalıcı üs bölgeleri oluşturularak Silahlı Kuvvetler unsurları konuşlandırıldı. Yani eskilerde olduğu gibi terörist temizliği faaliyetlerini bitirip bir süre sonra geri dönme söz konusu değil. Bu bağlamda da Silahlı Kuvvetler adım adım terör örgütünün yuvalandığı diğer bölgeleri de eninde sonunda kontrol edecek ve orada üs bölgeleri oluşturacak. Sonuçta 35-40 kilometre derinlikte yani Türkiye sınırından 35-40 kilometre güneyde, sınırdan öte yanda bir hat çizerek sınırlarını uzaktan kontrol etme imkânı bulacak. Dolayısıyla da terör örgütü unsurlarının yurt içine giriş çıkışları da o oranda zorlaşacak. Nihai hedef de Kandil’i hepten söndürmek, Sincar ve öncelikle de Mahmur Kampı’nı dağıtmak. Çünkü adı kamp olan Mahmur tam anlamıyla terörist yetiştirme merkezine dönüşmüş durumda. Kaçırılan, kandırılan gençler, çocuklar burada eğitilerek teröriste dönüştürülüyor. Hem de yıllardır. Tabii ABD’nin ve Barzani’nin kol kanat germesiyle. Nasılını eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı emekli Büyükelçi Onur Öymen anlatıyor:
“1990’ların başlarında PKK 10 bin civarında vatandaşımızı kaçırarak Irak’ın kuzeyinde Atruş kampına yerleştirmişti. Onlara mültecidir havası yaratarak BM’nin oradakilere her türlü gıda, ihtiyaç malzemesi verilmesini falan sağladılar ve BM’nin himayesindeki kamp haline geldi. Halbuki orası bir terör kampıydı. BM’ye itirazda bulunduk, BM bayrağı altında siz bir terör kampını barındıramazsınız diye. Sergio Vieira de Mello vardı, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yardımcısı. Daha sonra Bağdat’taki terör saldırısı sonucunda maalesef hayatını kaybetti. Benim de eski arkadaşımdı, ona telefon ettim, ‘Burası bir terör kampıdır, derhal BM bayrağını kaldırmanızı istiyoruz, bunun tahammülü de yoktur, önümüzdeki çarşamba gününe kadar bunu yapmazsanız Türkiye gerekli tedbirleri alır’ dedim. Onun üzerine kaldırdılar bayrağı, kapattılar kampı. Fakat daha sonra kamp Saddam Hüseyin’in denetimindeki Mahmur’a taşındı. ABD’nin Irak’a müdahalesi sonrasında da Türkiye’nin baskısıyla sorunun çözümü için ABD, eski NATO Başkomutanı emekli Orgeneral Josep Ralston’u, Türkiye’de de emekli Orgeneral Edip Başer’i görevlendirdi. Hatta Ralston Mahmur kampına falan gitmiş. Daha sonra bana telefonda, ‘Bu çok dehşet verici bir durum, 8 yaşındaki çocukların ceplerinde mermiler var, böyle bir şey kabul edilemez’ dedi. Ama ondan da bir sonuç çıkmadı.”
Peki ya Barzani? O bu işlerin neresinde? Öymen devam ediyor:
“Bütün mesele orada zaten. Barzani bir tarihte bizimle iş birliği yaparak PKK’yla mücadele ediyordu. 1995-1996 yıllarında bir Ankara süreci vardı, ben de o sürecin başkan yardımcısıydım, eş başkanıydım. ABD, İngiltere, Türkiye’nin yönetiminde bir süreçti bu ve o sırada Barzani de Talabani de PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ettiklerini ilan ederek PKK’yla mücadele etmeye başladıklarını söylediler. Hatta bize ‘Şu kadar şehit verdik’ falan dediler. Fakat daha sonra bu süreci ABD’liler Washington’a taşıdılar ve ondan sonraki aşamada Türkiye devreden çıktı.”
Barzani ve Talabani tavır mı değiştirdi?
“Değiştirdi, evet. Yani o tarihten sonra bir daha PKK’yla mücadele ettiklerini duymadık. Hatta tam tersi tavır içine girdiler.
Barzani, ‘Türkiye kuzey Irak’a karışırsa, biz de Diyarbakır’ı karıştırırız’ dedi, Talabani de ‘İstenen terör elebaşları için size değil bir Kürt, bir Kürt kedisi bile vermeyiz’ dedi. Ondan sonra işin şekli değişti. Başlangıçta böyle değildi, bunlar da PKK’yla resmen mücadele ediyorlardı.”
Mahmur Barzani’nin korumasında denilebilir mi?
“Bunun belgeleri devletin elindedir. Bizim elimizde yok ama Barzani müsamaha etmese Mahmur varlığını sürdürebilir mi? Veya Irak hükümeti etkili bir tedbir alsa Mahmur devam edebilir mi? Stratejik hedefleri bizden farklı, mesele buradan kaynaklanıyor.”
Bu durumda da Mahmur’un temizlenmesi kaçınılmaz?
“Gayet tabii, hiç orada tereddüt yok. Mahmur gerçekten teröristleri yetiştiren bir kamptır, Türkiye onu görmezden gelemez. Hangi ülke sınırlarında, sınırlarının ötesinde terörist yetiştiren bir kampın varlığına müsamaha gösterebilir, hangi ülke bunu sineye çekebilir?..”