Siyasette eline kâğıdı kalemi ya da hesap makinesini alan herkes olası ittifaklar ve Mart 2019’daki yerel seçime dönük öngörülerde bulunuyor. Tabii hepsi de kazanmak üzerine... Ama bir o kadar da yanılgı olasılığıyla... Çünkü siyasette iki kere iki her zaman dört etmediği gibi üç, hatta 5 ettiği de oluyor. Hele de adayların doğrudan öne çıktığı yerel seçimlerde. Yani siz bazen iki partinin oylarını topladığınızda şu olur dersiniz ama öyle bir aday bulur ve sinerji yaratırsınız ki sandık ondan fazlasını doğurur. Ya da tam tersi bir adayla hesaplar altüst olabilir, beklediğiniz oyun çok altında kalabilirsiniz. Ki her ikisine dönük de geçmiş seçimlerde yaşanmış fazlasıyla örnek var. Dolayısıyla da bugünden AKP artı MHP budur veya CHP, İYİ Parti, HDP oylarının toplamı şudur, o nedenle de burada bu kaybeder, bu kazanır demek pek doğru değil. Evet, bunlar fikir vermek, dahası parti örgütlerini ve seçmeni etkilemek adına önemli ama yerel seçimlerin dinamiği daha çok artı bir oy getirecek adaylar üzerine kurgulu. Özellikle de İstanbul, Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde ve bıçak sırtı kaybedilen ya da kazanılan illerde. Zira doğru aday zaten ittifakları sandıkta sağlıyor. Şöyle ki; kamuoyu araştırmacılarına göre, yerel seçimlerde insanlar ya kazanmasını istediği adaya ya da kazanmasını istemediğinin karşısındaki adaya oy veriyorlar. Öyle olunca da zaten birtakım ittifaklar tabanda kendiliğinden gelişiyor. Örneğin, 2014’teki yerel seçimde MHP tabanı Ankara’da AKP ile ittifak içinde hareket ederken, Aydın’da CHP’yi destekledi. CHP tabanı da AKP almasın diye Manisa’da MHP adayına destek verdi. Benzer durum Adana, Mersin’de de gerçekleşti; CHP tabanı büyükşehirde MHP adayına oy verirken, MHP tabanı da ilçe belediyelerinde CHP’yi destekledi. Önümüzdeki yerel seçim bağlamında sadece İstanbul’a 24 Haziran sonuçları açısından baktığımızda ise görüntü şu:
İktidar ve muhalefetin yüzde 50’lik oy oranıyla herkesin umutlanması için bir sebep var ve kıyasıya yarış olacağı açık. Dolayısıyla, önceden adı konulmasa da doğru adayın sandıkta ittifakı oluşturacağı ve sonucu belirleyeceği çok net...
Tabii bunun bir de İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır boyutu var. O konuda da kamuoyu araştırmacıları şöyle diyor:
“Hakikaten İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır, kaybeden kaybeder. Çünkü İstanbul’u kazanmanın psikolojik etkisi var. İkincisi Türkiye’deki her 100 seçmenin 20’si İstanbul’da yaşıyor. Türkiye’nin yüzde 20’si yani İstanbul. İktidar partisi İstanbul’u kazanamıyorsa Türkiye genelinde zaten oyları çok düşmüş, kaybetmiş demektir. Bu durumda da elindeki belediyeleri çok yerde kaybetti denilebilir. Ya da bir muhalefet partisi İstanbul’u kazanabilecek güçteyse Anadolu’da da bir sürü belediye kazanmış anlamına gelir. Bu da Türkiye’yi kazanmak demektir zaten...”
Özetle; bu seçimde siyasi partiler İstanbul, Ankara ve İzmir’de en flaş adaylarını göstermek zorunda. Dahası, tek başına aday da yetmiyor; ilçe belediye başkanlığı ve meclis üyeliklerine de o şehrin siyasal, sosyal, etnik mezhepsel coğrafi haritasına uygun isimler bulmaları gerekiyor. Yoksa kazanmak zor...