Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ankara’daki 6 muhalefet lideri zirvesinin bir gece öncesinde İstanbul Caddebostan Büyük Kulüp’te Basın Konseyi’nin 35.yaş kutlaması vardı.

Başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasi partilerin temsilcileri, milletvekilleri, bilim, hukuk ve basından çok sayıda davetlinin katıldığı gecede, TBMM’nin önceki başkanlarından ve uzun yıllar Basın Konseyi Yüksek Kurulu’nda okuyucu temsilcisi olarak görev yapan Hüsamettin Cindoruk’a ‘Onur Ödülü’ verildi. Davet sahibi, mekân ve konuklar böyle olunca konuşulanların odak noktası iletişim özgürlüğü, hukukun üstünlüğü kadar siyasetteki hareketlilik ve olası gelişmelerdi. Tabii ikinci şık aleni değil de daha çok kulis anlamındaydı… Dolayısıyla hem Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyesi olarak pandemi nedeniyle online toplantılarda görüştüğümüz dostlarla yeniden yüz yüze gelmenin mutluluğunu yaşadık hem de Ankara kökenli bir gazeteci olarak siyasi nabzı yoklama fırsatı da bulduk.

Haberin Devamı

Ama onlara geçmeden önce özgür habercilik hakkının, gazetecilik mesleğinin etik açıdan yaşatılması ve saygınlığının devam etmesi için çalışan Basın Konseyi’nin, 35.yıl gecesinden birkaç not düşelim. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, ”düşünceyi ifade etmenin ve halkın gerçeklere ulaşmasının anayasal hak olduğunu” söyledi.

Medyadaki ayrışmaya dikkat çeken Kılıçdaroğlu ise “Acaba hangisi doğrudur diye vatandaşın kafası karışıyor” şeklinde konuştu.

Demokrasiye ve vazgeçilmez değeri basın özgürlüğüne, hukukun üstünlüğüne yaptığı katkılar’ nedeniyle ‘Onur Ödülü’ verilen Hüsamettin Cindoruk’un şu sözleri ise ülkedeki kutuplaşmanın pik yaptığı günümüzde özellikle siyasilere tam anlamıyla bir ders niteliğindeydi:

“Ben Demokrat Partiliydim, Altan Öymen Halk Partiliydi, Oktay Ekşi Halk Partiliydi ama farklı partilerde de olsak biz arkadaştık. Hatta onlarla birlikte Fikir Kulübü kurduk. Siyasi sonuçları çözebilecek kabiliyette bir halk hareketi girişimi yaşadık. Kimdi bizi birleştiren Atatürk’tü...”

Gecede konuştuğum siyasilerden edindiğim kulis bilgilerine gelince; son sözü baştan söyleyelim, yeni seçim yasası teklifiyle siyasette çarşı gerçekten karışmış durumda. Hem de sadece Cumhurbaşkanı adayı kim olacak anlamında değil, ittifaklardaki oy oranları düşük partilerin arayışlarına bağlı olarak, lokomotif partilerdeki liste çekişmeleri nedeniyle de. Şöyle ki; Saadet Partisi, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti, Millet İttifakı’na girip böylece barajı aşıp Meclis’e girmeyi planlıyorlardı. Ama teklifte “her parti kendi aldığı oya göre milletvekili çıkaracak” denilince hesaplar, beklentiler hepten alt üst oldu. Ya ‘varım arkadaş’ deyip millet terazisinde kantara çıkacaklar ya da “bu iş beni aşar” deyip baraj sorunu olmayan partilerin listelerinde yer arayacaklar. Dolayısıyla ittifak pazarlıkları da hayli sıkıntılı. Mesela ittifaklar arasındaki güç dengesinde artı bir hesabıyla “sadece oy oranıma bakma, benim etkim çok daha fazla” diyerek 10-15 milletvekili talep etmek biraz zor. Çünkü hem CHP hem de İYİ Parti içinde “seçilecek yer ve sıralarda öne geçecekler, özellikle İstanbul, Ankara listelerinde yığılma olacak” diye ciddi rahatsızlık, tedirginlik varmış. O nedenle de tepede her ne kadar 6’lı görüntü verilse de bunun Cumhurbaşkanlığı seçimi için geçerli olması, milletvekili seçiminde ise Muhafazakâr-Merkez Sağ İttifakı olarak adlandırılan Saadet Partisi, DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti birlikteliğiyle ayrı bir ittifak kurulmasına daha sıcak bakılıyormuş. Yani ittifaklarda bölme, toplama işlemi tamam, siyasette yeni oluşumların yönleri de üç aşağı beş yukarı belli, neredeyse herkes safını tuttu derken, hesapların yeniden revize edilme durumu söz konusu. Tabi bu Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu içinde geçerli. Çünkü şu anda her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı öne çıksa da bana aktarılanlar ortak aday olacaksa sürpriz isim çıkma olasılığının yüksek olduğu şeklindeydi...