Ukrayna’nın başına gelenler bir kez daha çok net gösterdi ki uluslararası hukuk ya da ülkelerarası garantörlük antlaşmaları falan hikaye... Güçlü olan zorbalıkla istediğini yapıyor. Dolayısıyla Ukrayna açısından geçmişte Kırım’da ve Gürcistan’daki ABD, NATO’nun tavrından ders alınmadığı anlamında yapılan yorumların yanı sıra en fazla sorgulanan nokta şu:
Ukrayna elindeki nükleer silahları teslim etmeseydi Putin buna cesaret edebilir miydi?
Malum; Aralık 1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında dünyada en büyük üçüncü nükleer güce sahip ülke Çin, Fransa ya da İngiltere değil Ukrayna idi. Elinde 5 bine yakın nükleer başlıklı silah vardı. Depolarında termonükleer savaş başlığı taşıyan uzun menzilli füzeler bulunuyordu. Bu nükleer gücü de sadece Rusya ve ABD geçebiliyordu...
Aralık 1994’e gelindiğinde de ABD, İngiltere ve Rusya’nın altına imza koyduğu Budapeşte Protokolü ile hiçbir ülkenin Ukrayna’ya karşı güç veya tehdit kullanmayacağı ve ülkenin egemenliğine, mevcut sınırlarına saygı duyacağı garantisiyle Kiev yönetimi nükleer silahlardan vazgeçti. Anlaşmada ayrıca, herhangi bir saldırı durumunda Ukrayna’ya yardım için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin derhal harekete geçeceği sözü de vardı. Ukrayna da bunlara güvenerek elinde ne var ne yok teslim etti. Hem de olası herhangi bir saldırganı caydırmak için uzun menzilli savaş başlıklarının “en azından bir kısmının” elde tutulması gerektiğini savunan muhalif çıkışlara rağmen. Sonrasındaki gelişmeler ise ortada. Egemenlik ve sınırlarına saygı garantisi veren ülkelerden Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak etti, şimdi de Ukrayna’yı toptan yutmaya çalışıyor. Diğer garantörler ABD ve İngiltere’de seyrediyor. BM’de öyle... Açıkçası Ukrayna’nın NATO üyeliği gibi yine bir aldatılma durumu söz konusu. O nedenle “Putin cesaret edebilir miydi” noktasında yapılan yorumlar da daha çok “Ukrayna’nın pişmanlığı” veya “Ukrayna vermeseydi Rusya asla bu saldırganlığı yapamazdı” şeklinde... Ancak bu arada “nükleer silahları vermeleri demek, nükleer teknolojiyi bırakmaları anlamına gelmez’ diyenler de var. Bu bağlamdaki sav da şöyle:
“Ukrayna bu savaştan önce nükleer silaha sahip olmak istiyordu ve buna giden yol onlar için kolaydı. Rusya’da bunu engellemek için işgal harekatında öncelikle atom bombası yapımına uygun plütonyum kapasiteli Çernobil’i hedef aldı zaten. Bu hamledeki bir başka neden de nükleer serpintiler yapan kirli bombalardı.”
Yani var olan nükleer hesaplaşma tehdidiyle birlikte özellikle şehir savaşında kullanılma olasılığı yüksek bir de kirli bomba endişesi var şu anda. Ki bu hem Ukrayna hem de Rusya için de geçerli. Kirli bombayı Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıbbi KBRN (Kimyasal-Biyolojik-Radyoaktif-Nükleer) Tehdit Anabilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda Kimyasal Biyolojik Radyolojik ve Nükleer Savunma Politikaları Geliştirme Derneği Başkanı da olan Prof. Dr. Levent Kenar, anlatıyor:
“Kirli bombadan kastedilen içine radyoaktif madde konulmuş bomba. Attığınız zaman bu rayoaktif maddeyi insan vücudu tanıyamaz. Ne tadı var ne kokusu ne de görüntüsü var. Normal konvansiyonel bir patlama yapar fakat etrafa radyasyon da yayar. O yüzden de patlama esnasında radyasyonun kendine ait hem felç, ölümlere kadar akut hem de kronik düzeyde etkisi olur. Mesela 100 metrekarelik bir alanda patlama oldu burada kullanılan kirli bombaysa bu 100 metreyle kalmayacaktır radyasyon bulutuyla daha geniş bir alana yayılacaktır. Yani görünümde bir patlama olur bir el bombası ya da bir başka bomba ama aslında etrafa verdiği radyasyon zararı da var...”
Ukrayna’nın elinde olabilir mi?
“Olabilir tabi bunlar çok zor bir teknoloji değil. Sonuçta radyoaktif madde salan bir nüveyi bombanın içine koyuyorsun. Tabii bu bombalardan fazlasıyla Rusya’da da var. Sözü edilen şehir savaşında her iki taraf da kullanabilir. Ukrayna kullanırsa bu Rusya adına nükleer silah kullanmak için gerekçe de olabilir. Putin zaten bir bahane bekliyor haklılık elde etsin diye. Dolayısıyla ciddi anlamda dünya adına büyük risk söz konusu...”
Kısacası; kent çatışmalarına, asimetrik savaşa girildiğinde savaşın zaten olmayan mantığının ne getireceği belli olmaz. Eğer Ukraynalılar, yerel güçler, birtakım milisler topraklarını bir daha geri alamayacaklarına, Rusların olacağına inanırlarsa bu tür silahlar devreye girebilir. Aynısı Rusya için da geçerli elbette... Yine nükleer silahlar denildiğinde dünyayı bekleyen bir başka tehdit de önümüzdeki süreçte bunların azalması yerine Ukrayna’nın başına gelenler nedeniyle cazibesinin daha da yükselme olasılığı. Çünkü isteyen istediği ülkeye böyle saldırabiliyorsa caydırıcılık anlamında her ülke, her akıl şu anda nükleer silah sahibi olmak isteyecektir. Bu da küresel anlamdaki dehşet dengesinin bölgesel boyutlara da evrilme durumunun yanı sıra nükleer güç hesabındaki bazı ülkelerin hedef olmalarını da tetikleyebilir. Yani görüntü ve öngörüler fazlasıyla ürkütücü...