Aday tespit sürecinde hemen her partide kırgınlık küskünlük yaşandı ama sokağa, seçmene yansıtmadaki başarısıyla(!) CHP diğerlerine yine fark attı. Dahası DSP’ye kaymalarla kendi oyunun bölünmesi gibi bir tehdit yarattı. Ve hâlâ da dalgalanma bitmiş değil. Nitekim dün seçim bildirgesini açıklayan Kılıçdaroğlu da bu konuya dikkat çekerek birlik ve beraberlik çağrısı yaptı. Dolayısıyla da bir kez daha gördük ki CHP başta olmak üzere her partinin 31 Mart’a dönük tüm hesapları öncelikle kırgınları, küskünleri kazanmaya, yani kendi seçmenlerini konsolide etmeye ve yüksek oranda olduğu söylenen kararsızları iknaya endekslenmiş durumda. Peki an itibarıyla durum nedir? Gerçekten denildiği gibi kararsızların oranı çok mu fazla ve küskünlerin sayısı partilerin başarısını etkileyecek boyutta mı? Soruya kamuoyu araştırmacısı Adil Gür yanıt veriyor:
“Şu anda aday listelerini beğenmeyenler, küskünler çok gibi görünüyor ama seçim zamanı yaklaştıkça insanlar bu kırgınlıklarını, kızgınlıklarını bir kenara bırakarak elleri titreyerek de olsa aidiyet duygusu içinde gidip partilerine oy veriyorlar. Ama söylenenlerin önemi şurada 24 Haziran’a veya 2014 seçim sonuçlarına baktığımızda yüzde 0,5 ya da yüzde 1-2’nin çok değerli olduğu iller var. Oralarda yüzde 1, yüzde 2 bir partinin seçmeni sandığa gitmezse seçimin kaderini etkileyebilir. Ancak toplu bir boykot, yüksek oranda seçime katılım düşüklüğü olacağı kanaatinde değilim. Çünkü araştırmalar yapıyoruz ve sandığa gidecek misiniz diye soruyoruz, insanlar da çok yüksek oranlarda ‘mutlaka sandığa gideceğim’ diyor.”
Parti gözetmeksizin mi?
“Tabii çünkü bir yerel seçim havasından, adayın projelerini konuşmaktan daha çok bir aidiyet meselesiyle, 24 Haziran’ın rövanşı veya ülkenin bekası meselesiyle insanlar saflarını sıklaştırarak sandığa gidiyorlar. Yani örneğin CHP’de yanlış bir adaya karşı insanların yüzde 99’u bağırırlar, çağırırlar ama seçim günü gider oylarını verirler. Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vermediler mi? O tarihte Kadıköy’de Beşiktaş’taki katılım Güngören’deki, Bağcılar’daki ya da Sultanbeyli’deki katılımdan daha da yüksekti.”
Ya kararsızlar, onların oranı yüksek mi?
“Hayır. Yüzde 20-25 civarında kararsız var deniliyor ama Türkiye’de kararsızım diyenlerin oranı yüzde 10-12 civarında. Bunun da zaten tamamı kararsız değil. Önemli bir bölümü sandığa gitmeyecek seçmen. Şu an kararsız seçmen bence bir elin parmakları kadar.”
Hemen herkes kararını vermiş yani?
“Herkes kararını vermek zorunda bırakılıyor. Adayları çok tanıdığı, projelerini çok iyi bildiği için değil. Türkiye’de her ay seçim olsa emin olun ki her defasında yüksek katılım olur. Çünkü insanlar iktidarlar değiştiğinde, hayatlarının komple değişeceğini düşünüyorlar, onun için yüksek oranda sandığa gidiyorlar. Yani mevcut durumu birileri değiştirmek için gidiyor birileri de mevcut durumu muhafaza etmek için gidiyor.”
Kırgınlık, küskünlüğü tetikleyen nedenlerin başında parti yapılanmasının geldiğini belirten Gür, devam ediyor:
“Göreceksiniz ki Türkiye’de 5-10 yıl sonra partilerin teşkilatları da olmayacak. Örgütlülük değil gönüllülük esasıyla siyaset yapılacak. ABD de bir partinin teşkilatı, örgütü mü var. Yok. Dijital çağda her şey artık sosyal medya üzerinden örgütlenerek bu hale geliyor.”
Bizde teşkilat olmazsa parti çöker derler?
“Doğru değildir. 2019 Türkiye’sinde teşkilat meselesi partilere faydadan daha çok zarar veriyor. Partiler örgütlerini kapatsalar ikişer puan oyları artar. Çünkü bu işler kırgınlığa küskünlüğe neden olan bir şeydir. Bir ilçe başkanını alırsınız yerine başka bir adamı koyarsınız dolayısıyla yüzlerce kırgın ve kızgın yaratırsınız.”
Sandıkların kontrolü de var ama?
“Örgütle zaten olmuyor, adam koyuyorsunuz sandığa gitmiyor. Bugün CHP’de sandığa sahip olmak kavramı çok konuşuluyor. Yani 10-12 milyon oy alan bir parti 200 bin tane sandığa koyacak adam bulamıyor. Örgütlülükle olmuyor, demek ki bu işin gönüllülükle olması lazım...”