Rusya korkusuyla NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına sığınmak isteyen ya da ABD’nin planı, baskısı dâhilinde hareket eden İsveç’te peş peşe gelen, Türk kamuoyunu rahatsız eden alçak, iğrenç provokatif eylemler sonrasında akla gelenler malum:
Ya İsveç yöneticilerinin kafalarına taş düştü, zekâ sorunu oluştu ya da İsveç NATO’ya girmek istemiyor veya vazgeçti.
Çünkü siz İsveç olarak NATO’ya girmek istiyorsunuz, Türkiye ile bir mutabakat muhtırası imzalamışsınız ve belirli bir taahhüt altına girmişsiniz. Evet, hukuki bir bağlayıcılığı yok ama siyasi bir bağlayıcılığı var ve üstelik bunu da NATO Genel Sekreteri’nin gözü önünde yapmışsınız. ABD falan da ‘tamam’ demiş. Dolayısıyla, ciddi bir devlet sözü varsayımıyla sizden beklenenler de açık ve net. Türkiye’yi haklı istekleri konusunda ikna etmek. Ancak bu süreç yaşanırkenki görüntü ise tam tersi. Verilen sözler konusunda ağırdan alınması yetmiyormuş gibi Stockholm’de terör örgütü PKK yandaşlarının azgınlıklarına resmen göz yuman ve faillerine karşı yasal işlem başlatmayan İsveç terörle mücadele konusunda gereken adımları atmayacağını bir kez daha çok net ortaya koydu. Dahası, İsveç Devleti’nin verdiği izinle de ırkçı bir sersem Türk Büyükelçiliği’nin önünde Kuran-ı Kerim yaktı. Hem de İsveç polisinin güvenlik çemberi, koruması altında. Kısacası, savaşın olduğu bir dönemde acilen NATO’ya girmek isteyen İsveç şimdilerde yaptıklarıyla süreci doğrudan sabote ediyor. Tüm bu kepazeliklere rağmen İsveç Başbakanı ve Dışişleri Bakanı hiç utanmadan, sıkılmadan bir de şöyle diyor:
“İsveç’te ifade özgürlüğü oldukça geniştir ve bu tür gösterilerin yapılabiliyor olması da demokrasimizin bir parçasıdır”
Tabii yersen… Çünkü ifade özgürlüğü denildiğinde AİHM kararlarında da sıkça vurgulanan şu detaylar da var:
İfade özgürlüğü kadar, bu özgürlüğün sınırları da, bir toplumun demokratik nitelikte olup olmadığını belirleyen en büyük faktörlerden birisidir. İfade özgürlüğü hakkı, bir kişiye karşı nefret söylemi ile şiddet ve müstehcen söylem boyutlarına varmadığı sürece, her türlü görüş, kanaat ve kurumların açıkça acımasız ve mantıksızca tartışılıp eleştirilmesinin mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Ancak bu da, kişilerin acımasız ve düşüncesizce davranabilmesinin teşvik edildiği anlamına gelmemektedir.
Yani İsveç’te yaşanan kepazeliklerin ifade özgürlüğü yutturmacasıyla savunulacak bir tarafı yok. Bir ülke kafasına göre takılıp, tek başına “Ben kanunlarımla ve dünya görüşümle senden farklıyım” diyemez. Dolayısıyla, İsveç Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’na verilecek yanıt da kısa ve öz:
Bırakın masalı! Kimseye demokrasi satmaya falan kalkmayın.
Bir kere bu alçaklık durup dururken gelişen bir durum değil, belli ki üzerinde çalışılmış, organize bir tezgâh. Dahası, bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yer alan, doğrudan bir nefret suçu. O ne olacak? Bile bile böyle bir rezilliğe nasıl izin verilir? Kaldı ki kutsala saldırı olayı sadece Türkiye değil bütün Müslüman coğrafyasında infial yarattı, milyonlarca insanı ayaklandırdı. Bunların hepsi de öngörülebilir şeyler. Böyle bir alçaklıkta çok fazla hesaba da gerek yok, bunun sonucunun nereye gideceği belli. Hal böyle olunca da İsveç’in daha başka hesaplar peşinde olduğu da ortada. Bu bağlamda istihbaratçıların kesiştikleri öngörüler de şunlar:
“Belli ki İsveç’te bir kesim ya da bir grup -derin devlet de- olabilir veya dışarıdan bir el İsveç’in NATO’ya girmesini istemiyor. ‘Rusya Ukrayna’da bu kadar zorlanırken bizim için tehdit olmaz’ diye düşünüyorlar. Ama İsveç hükümetinin ABD ile müzakere edip ‘Yok, biz vazgeçtik, NATO’ya dahil olmak istemiyoruz’ deme şansı çok düşük, hatta yok. Çünkü ABD baştan beri İsveç’i NATO’ya dâhil etmek için uğraşıyor. Bunu da onun gücünden faydalanmak için değil, aksine, İsveç’i de dâhil ederek, AB üyesi tüm ülkeleri NATO kapsamına almak için yapıyor. Amacı da NATO aracılığıyla AB’yi kontrol altına almak. O nedenle İsveç hükümeti bu saatten sonra NATO’ya üyelikten vazgeçmiş bile olsa açık açık ABD ile müzakere edemez. Dolayısıyla, bu tür eylemlerle sorun çıkartıp NATO üyeliğinin Türkiye tarafından veto edilmesiyle bu işin içinden sıyrılmak istiyor olabilir.”
Yine bir başka öngörü de tüm bunların Türkiye’nin NATO’daki yerini sarsmak, tartıştırmak adına İsveç’in maşa olarak kullanıldığı, ABD kurgulu kirli bir oyun olduğu şeklinde.
Öyle ya da böyle sonuçta gerçek olan tek bir şey var. O da ABD karşısında İsveç’in kendisini açık açık ifade edebilme sıkıntısı ya da acizliği. Bu durumda İsveç Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’na yöneltilmesi gereken soru da şu aslında:
Peki ya İsveç’i yöneten sizlerin, İsveç Devleti’nin ifade özgürlüğü var mı?..