Muhalefet partileri ısrarla erken ya da baskın seçim iddiasında, AKP ve MHP ise seçimler 2023’te, zamanında diyor. Yani öyle ya da böyle yakında seçim var. Nitekim sandık güvenliği tartışmaları şimdiden başladı bile. Nasıl olmasın ki? Bıçak sırtı dengeler nedeniyle tek bir oy bile çok kıymetli ve ufacık bir hata ya da olası manipülasyonda farklı tablolar ortaya çıkabilir. Hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de yeni parlamentonun oluşumunda. Ki bu seçimin ülkenin yönetim sistemi açısından bir anlamda referandum özelliği de var. Malum, iktidar bloğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, muhalefet bloğu ise Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyor. Dolayısıyla Parlamento aritmetiği de son derece kritik. Dahası yeni Seçim Yasası uyarınca her partinin aldığı oya göre milletvekili çıkarması nedeniyle partilerin doğrudan kendi oylarına sahip çıkması, ayrı bir özen göstermesi gibi bir durumda söz konusu... O nedenle de hem seçmeni ikna etmek hem de seçmen iradesinin sandığa girdiği gibi yansıması, yani oyların sayımı ve sandık sonuç tutanaklarına hile hurda karışmaması çok önemli. Çünkü seçimde en hassas halka burası ve oylar sayılırken sandık başında olunmadığında tutanakların istendiği gibi tanzim edilebilmesi olası. Bunu önlemenin tek yolu da sandığa, oylara sahip çıkmak ve gerekli itirazları zamanında yapmak. Yoksa iş işten geçtikten sonra şöyleydi, böyleydi demenin hiçbir anlamı yok. Bir başka deyişle öncelikle ıslak imzalı, mühürlü tutanağın doğruluğundan emin olmak şart. Zaten her parti bunu biliyor ve dillendiriyor da. Hem geçmişteki hem de önümüzdeki seçimlere dönük olarak. Onun için de sandığa, oylara sahip çıkma adına kime sorsan verilen yanıt günün moda tekerlemesiyle şu:
O konuda sıkıntı yok... Gerçekten öyle mi? Dün konuştuğum sokağın ve örgütün nabzını iyi tutan siyasilerden CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in bu soruya verdiği yanıt şu:
“Siyaseten biz her yerde sandığı sahipleneceğiz falan diye söylenir ama hayatın gerçeklerine uygun değildir ve bugüne kadar da hiç olmamıştır. Hayır oldu diyen bir babayiğit varsa da gelsin konuşalım. Önceki seçimlere baktığımızda Türkiye’nin birçok yerinde sıfır oy alınan yerler var. Bu iktidar partisi için de muhalefet partisi için de geçerli. Sıfır oy almak ne demektir? Sandık görevlisi gönderememişsin... Yani sandık başında bir adam varsa bir oy alırsın, ama bir oyu bile alamamışsan o zaman sandık görevlin yok, sandığa hakim değilsin. Önümüzdeki seçimde sandık sayısının 205 bin civarlarında olabileceğini düşünüyorum. Bu da sandıkların tamamına sahip olabilmek için 550 bin gibi bir orduya ihtiyacınız var demektir. Aksi takdirde 2018’de ya da 2019’da yaşadığımız birçok sorunları tekrar yaşayacağız gibi geliyor bana.”
Her parti açısından mı bu rakam?
“Bugünkü sistem gereği her parti olmasa da ittifak olarak. En azından Millet İttifakı adına ben söyleyeyim 550 bin kişi gerekiyor. Sahadan gelen bir siyasetçi olarak bunu söylüyorum ama bilen de konuşuyor bilmeyen de. Efendim 50 bin, 100 bin avukat diyorlar. Vallahi bir milyon avukat da gelse ne olur? Avukatlık iş ne zaman var? Sandık kurulları tutanakları seçim kuruluna taşıdıktan sonra, sağlıklı bir şekilde mühürlü tutanaklar, ıslak imzalı tutanaklar gelmişse… Yani sabahleyin sandıkların sorumluluğunda görevlilere ihtiyaç var. Yoksa, sağlıklı tutanaklar gelmezse avukatlar ne yapacak? Ama bir efsanedir gidiyor...”
Millet İttifakı olarak şu an yapılması gerekenin 550 bin kişiyi konsolide etmek olduğunu belirten Tekin, devam ediyor:
“Bakın gözlemci başka bir şeydir. STK’ları seçim döneminde dahil edersiniz ama temel olarak yapmanız gereken bir şey var, adeta alternatif bir seçim kurulu oluşturmanız lazım. Yani 550 bin kişiyi organize edecek her bölgede bölge sorumlusu, okul sorumlusu adeta profesyonel bir ağ gibi, bunun için de özel bir CEO’ya ihtiyaç var. Yoksa listeler yazılır, isimleri doldurursunuz ama listeleri doldurmak o gün seçimlerde bütün sandıklara hakim olmak anlamına gelmiyor.”
İttifakta bu nasıl olacak?
“Türkiye coğrafyası çok geniş 81 il 900 küsur ilçesi, kasabası köyü olan ilçeler. Burada yapılması gereken Millet İttifakı ya da işte 6’lı dediğimiz siyasi partiler tabii ki farklı seçeneklerle seçime girebilir o ayrı bir şey ama sonuçta mevcut bloğun içindeler. Bu blok içinde olan siyasi partilerin tamamı bu oy güvencesini yaratacak organizasyonun içinde olmak zorundalar. Mesela mevcut 6 partinin bir tanesi Konya’da çok güçlüdür, bir başkası Trabzon ya da Diyarbakır, Çorum’da güçlüdür. Onlar da oraların sorumluluğunu alacaklar. Şimdi bütün bunları iyi bir şekilde organize edip ve gerçekten bir ordu niteliğinde yani askeri disipliniyle sandıklara sahip çıkmamız lazım.”
Peki siyasetin tepesinde konuşulan, tartışılan bu konular tabana, örgütlere yansıyor mu? Ya da yeterince heyecan, çoşku var mı? Göründüğü kadarıyla pek yok? Onun niyesini de Tekin şöyle özetliyor:
“Atamalı sistem bu hale getirdi. İktidarda da muhalefette de durum aynı. Siyaset yapan insanları heyecanlandıracak nedir? Siyasi beklentisi. Bu anlamda da herkesin gözü Ankara’da. Karar mekanizmasını Ankara’dan çıkarıp illerde, ilçelerde tamamen kendi inisiyatiflerine bıraktığınız zaman dinamizm hemen artar. Çünkü adam diyecek ki benim belediye başkanı ya da milletvekili olmamın yolu çalışmayla olacak. Mesela gidin bakın mahalle muhtarlarına arı gibiler...”