Cumhuriyet’in ilanının ilk yıl dönümü 29 Ekim 1924 tarihi yeni Türkiye Cumhuriyeti için Cumhuriyet kavramının oluşmasında, 1919 yılından itibaren gerçekleştirilenlerin yanında sembolik bir anlam içermekteydi. İstanbul’daki kutlamalar ise buranın Osmanlı Devleti’nin son başkenti olması açısından da önem taşımaktaydı. Çünkü Cumhuriyet’in ilanının ilk yılında da kökeni önceki ve yeni dönemdeki kişisel beklentiler ve düşünce farklılıklarından kaynaklanan bir ortam söz konusuydu. Dahası, 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılması nedeniyle derinde, sinmiş bir tepki de vardı. Yani bir yıl önce Cumhuriyet’e giden süreçteki fırtınalı ve zor günler devam ediyordu. Aslında bu sürpriz değil, Mustafa Kemal Paşa tarafından önceden kestirilen bir durumdu. Örneğin Büyük Taarruz gerçekleştirilmiş, İzmir’in kurtarılmasına birkaç gün var, cephede Mustafa Kemal Paşa’yla Halide Edip arasında bir diyalog yaşanır. Halide Edip “Paşam, bir hayli yoruldunuz, artık İzmir de kurtarılmak üzere, bundan sonra herhalde biraz dinlenirsiniz” der. Buna Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı şu olur:
“Olur mu? Bundan sonra birbirimizi yiyeceğiz...”
O günleri Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı
Cumhuriyet’in ilk yıl dönümü kutlamaları başlıklı yazısında anlatıyor:
“Ekim ayının son haftası Mustafa Kemal’e bir suikast yapılacağının anlaşılmasıyla zaten gergin başlamıştı. 23 Ekim gazeteleri altı Ermeni’nin Atina’dan İstanbul’a geldiğini ve doğu gezisinden dönecek olan Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemeyi düşündükleri haberini vermişti. Bu kadar sıkıntı arasında 25 Ekim 1924 tarihine gelindiğinde, 14 Ekim’de hastaneye yatmış olan Ziya Gökalp’in ölümü de dönemin kamuoyunu fazlasıyla meşgul etmişti.
Geçen bir sene sürecinde Cumhuriyet’in ilan edilmiş olması ve halifeliğin kaldırılması nedeniyle Mustafa Kemal’e ve düşüncelerine karşı olan grubun birbirleriyle görüşüp bir karar almaya zorlandıkları bir dönem söz konusuydu. Rauf, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Beyler parti kurma kararı almışlardı. 26 Ekim 1924 tarihinde Kazım Karabekir Paşa 1. Ordu Müfettişliği’nden, 29 Ekim kutlamalarında Mustafa Kemal’e kutlama telgrafı gönderen Ali Fuat Paşa da bir gün sonra 2. Ordu Müfettişliği’nden istifasını vermişlerdi. Mustafa Kemal Paşa bu olayları anlatırken ‘...İngiliz ültimatomuna bilindiği şekilde cevap verdik. Harp ihtimalini göze aldık. İşte sözünü ettiğimiz kimseler bu sıkıntılı günlerde ve bir yabancı devletin bize hücum edebileceği zamanda kendilerinin de bize saldırarak hedeflerine kolaylıkla varabilecekleri hayaline kapıldılar. Savaşa hazır bir durumda bulundurmaya mecbur oldukları ordularını başsız bırakıp daha önce sevmediklerini söyledikleri politika alanına koştular’ der.”
Bu gelişmeler yaşanırken İstanbul’daki ilk kutlamaların coşkusunu da “Osmanlı başkentinde Cumhuriyet’in ilk yıl dönümü” yazısında “Bayram sabahı saat yediden itibaren bütün caddeler, sokaklar, tramvaylar, dükkânlar, vapurlar bayraklarla donatılmıştı. Erkek, kadın, çoluk çocuk sabah erkenden bu muazzam bayramı kutlamak için sokaklara dökülmüştü. Halk, Hükümet Konağı ile resmigeçidin yapılacağı yer olan Sultan Mahmud Türbesi önüne kadar olan yerde (Divanyolu Caddesi’nin iki tarafı) büyük bir kalabalıkla doldurmuştu. Resmigeçide katılacak olan askeri okullar Sultanahmet Meydanı’nda toplanmışlardı. Geçit töreninin bitmesinden sonra bütün topluluk Beyazıt’a geçmiş, oradan Çakmakçılar yokuşundan Unkapanı Köprüsü yoluyla Taksim’e yürümüşlerdi” diye anlatan Doç. Dr. Elmacı’ya 96 yıl önceki İstanbul’daki bu kutlamaların önemini ve anlamını soruyoruz. Şöyle özetliyor:
“İstanbul sahiplenmişti, Vali üzerinden program yapılıyor, Darülfünun öğrencileri ve gazetelerin çoğu sahiplenmişti ama bir muhalefet sessizce duruyordu. Bir direniş var çünkü İstanbul saltanatın yeri, 3 Mart 1924’te de halifelik kaldırılmış, sessiz bir tepki var yani. O dönemin gazetelerine baktığımda, bazı muhalif gazeteler Rauf Bey’in, Kazım Karabekir’in fotoğraflarını paylaşıyor, Mustafa Kemal’den, Ankara’dan hiçbir haber, ses yok. Zaten belli bir direniş olduğunu hisseden Mustafa Kemal 1927’ye kadar İstanbul’a gitmez. O sırada Marmara üzerinden Karadeniz’e gidiş gelişleri oluyor ama İstanbul’a uğramaz, sadece selam gönderir. Bir demecinde ‘Eğer uğramıyorsam bir bildiğim vardır’ der Mustafa Kemal. Hatta 1926’da da meşhur bir Marmara gezisi vardır, bütün İstanbul 2-3 gemiye toplanır, Mustafa Kemal’i Bursa’da karşılarlar. İstanbul’a inmez hiçbir zaman Mustafa Kemal. Ne zaman gider? 1926’da suikast sonrası bütün her şey sona erer, Mustafa Kemal’in güçlü olduğu anlaşılır, 1927 Temmuz’da gider. 1919’dan 1927’ye kadar ilk ziyareti. O yüzden, bakıldığında, Mustafa Kemal’in nasıl yalnızlaştırıldığı ortada.”
Neden gitmiyor?
“Birincisi, Ankara’yı güçlendirmek yeni devleti güçlendirmek istiyor. İkincisi, İstanbul’da hâlâ yabancılarla çalışan bir grup var. 1924, 25, 26’da suikast girişimleri var. İngilizlerle ortak çalışan hanedan üyeleri var. Zaten İstanbul’da Boğaz’ın kenarındaki İngiliz, Amerikan elçilikleri ancak 1928’den sonra Ankara’ya geçer. İngiliz, Fransız, Amerikalılar hep o zamana kadar İstanbul’dalar, gitmemişler. Beklerler, umutları vardır hâlâ Cumhuriyet yıkılır mı, yıkar mıyız diye. Yani Mustafa Kemal’e hiç kimse ses çıkarmadı değil. İngilizlerin, Fransızların Mustafa Kemal’i öldürtmek için yaptıkları var, hepsi belgeli bunların. Abdülmecid mesela Fransızlarla görüşüyor, halifeliğin kaldırılması öncesinde. Niçin görüşüyor? Amacı ne? 1926’daki İzmir suikastı muhalefetin kırıldığı bir nokta oluyor. Ondan sonra ancak Mustafa Kemal İstanbul’a gidiyor. Ne olur ne olmaz, işin bir de güvenlik boyutu var...”
Bugün Cumhuriyetimizin 97. yıl dönümü. Müthiş onurlu ve gururluyuz. Ama hâlâ içerideki hainler ve dışarıdaki düşmanlarla da mücadele ediyoruz. Onun için de büyük bir kararlılıkla ülkece tek ses tek yürek olarak, “Sonsuza dek yaşayacak Cumhuriyetimiz” diye haykırıyoruz...