İzmir’de okul servisinde unutulan 3 yaşındaki Alperen havasızlıktan yaşamını yitirmese, İstanbul’da okul taşıma ihalesi mafya hesaplaşmasına dönmese bugün “Okul Servisleri” rezaletini tartışıyor olmayacaktık. Ve işler tıkırındaymış gibi, düzen bu eğitim-öğretim döneminde de sürüp gidecekti. Üstelik de geçmişte bunlara benzer birçok olay yaşanması ve buna dönük bazı önlemler alındı denilmesine rağmen. Örneğin, bugün değiştirilmesi düşünülen servis firmasını belirleme yetkisini Okul Aile Birliği’ne veren yönetmelik okul yetkililerinin olası menfaat çıkarlarına karşılık yürürlüğe girmişti. Şimdi ise tam tersi bir durum ve buna ilave servis şoförlerinin mesleki yeterlilik şartı, tüm araçlara GPS cihazı, kamera gibi yeni önlemler söz konusu. Yani kısır döngüye devam, ta ki yeni bir facia ya da rezalet yaşanana dek... Çünkü 20 yıla yakın süreyle İstanbul’un önde gelen okullarında İşletme Müdürlüğü yapan ve defalarca servis sözleşmeleri düzenleyen Mehmet Asal’a göre, görünürde Okul Aile Birliği sorumlu olmasına rağmen bu sözleşmeler özel okullarda dahi okulun yetkilileri tarafından takip edilip yürütülüyor. Dolayısıyla da asıl sorun yönetmelikte değil, sistemde. Niyesi de şu:
“İstanbul’da veli çocuğunun okulu yakınında mı olmuş uzağında mı olmuş bakmıyor, nasıl olsa servis var diyor. Kimse mahalle okuluna gitmiyor. Herkes bir şekilde yolunu bulup nüfusunu alıyor, kaydını alıyor, çocuğunu iyi bildiği bir başka okula göndermeye çalışıyor. Ve her gün 15-17 kişilik binlerce araçla çocuklar saatlerce İstanbul’un bir yakasından öte yakasına taşınıyor. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin hiçbirinde böyle servis sistemi yok. Sarı otobüsler, bej arabalar var, onlar da okulun belli bir bölgesinde taşır. Çünkü okullar standarttır, eğitim standarttır. Veli tutup da 50 kilometre uzaklıktaki okula çocuğunu yollamayı düşünmez...”
Özetle, aslında sorun servis sektörünün yaratılmasında, yani oldukça derin. Peki, bunu kaldırmak mümkün mü? Zor. Birkaç yıl önce İstanbul 2023 Ulaşım Master Planı kapsamında olasılık olarak sözü geçtiğinde dahi kıyamet kopmuştu...
Azgın köpek olayı!
Bodrum’daki bir ısırık olayından hareketle Rahmi Turan abimizin yazdıkları sokak köpeklerini hedefe koymuş durumda. Doğru saldırgan, azgın köpeklere müdahale edilmeli, buna kimsenin itirazı yok, olamaz da ancak bu tamamının ortadan kaldırılması anlamına gelmez, gelmemeli. Ki bu yönde “Hayvansever olduğunu söyleyen bazı kişilerden gelen tepkiler oldu” diye Rahmi Abi de yazdı. Tabii hemen sonrasına da “Fakat onlardan en az on kat daha fazla teşekkür mesajı geldi” cümlesini ekleyerek. Yani bugün kendisinin de sıkça eleştirdiği “Çoğunluğun dediği olur, gerisi teferruattır” mantığından hareketle. Dolayısıyla da durumdan vazife çıkaracak birinin düğmeye basması an meselesi... Ha bu arada, bir de anımsatma: “Hayvan barınakları”nın sadece adı sempatik, yoksa birkaç istisna dışında hepsi facia. Üstelik bunlar kulaktan dolma değil, bizzat gözleme dayalı, gerçek saptamalar. İnanmayan gider bakar...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024