Kırım’daki Kerç Köprüsü’nü yıkan patlamanın ardından füzelerle misillemede bulunan Putin, Ukrayna şehirlerini kan gölüne çevirdi. Saldırı sonrası açıklama yapan Zelenski de intikam yemini etti. Sabotajlar, provokasyonlar, yüksek yoğunluklu çatışmalar içeren, çok karanlık, ne olacağı belirsiz bir süreç söz konusu. Herkes savaşın nereye evrileceğini konuşuyor. Olasılıklar arasında nükleer silahlı kıyamet senaryoları bile var. Evet, normal akıl, mantık böyle bir çılgınlığı Putin yapmaz, cesaret edemez diyor ama ona bakılırsa normalde bu savaş da hiç başlamamalıydı. Çünkü daha en başta da normal akıl, mantık Putin, Ukrayna’ya falan saldırmaz diyordu. Hatta savaş öncesinde “Rusya 16 Şubat’ta Ukrayna’ya saldıracak, taarruz planları şunlar” gibisinden birçok öngörülerde bulunan Biden’ın saldırgan ve yayılmacı hedefleri olan Putin’e bir şekilde engel olacağı konusunda hemen herkes hemfikirdi. Bu da mümkündü. İstihbarat başarısıyla “Helal olsun” dedirten ABD isteseydi, gerçekten Ukrayna halkını düşünseydi bu savaşı pekâlâ engelleyebilirdi. Mesela ABD Zelenski’nin ısrarla istediği hava savunma sistemini savaş başlamadan bölgeye konuşlandırsaydı veya 300-400 tane savaş uçağını Balkanlar’a getirebilseydi, Putin bu işgale asla cesaret edemezdi. Ya da ABD, NATO üyesi Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya’daki Rus yapımı Mig 29’ları daha tehlikeyi sezdiği anda Zelenski’ye verseydi, yani savaş çıktıktan sonra vermeye çabalıyormuş gibi yapmasaydı, Ukrayna pilotları 200-300 uçakla kendi hava sahalarını korumaya çalışırlardı. Yine ABD isteseydi, ekonomik yaptırımların boyutunu hafiften Rusya’ya hissettirirdi ve Putin harekete geçmeden önce son bir kez daha düşünürdü. Ama ABD bunların hiçbirini yapmadı. Aksine, yekten savaşa göz yumdu, dahası tetikledi, istedi. Niyesi de malum. Hem Rusya’yı tam anlamıyla bataklığa çekmek, oyalamak, hem de Avrupa ülkelerini Rusya tehdidiyle korkutmak, safları sıklaştırmak. Tabii bu da Avrupa’nın güven anlamında ABD’ye olan bağımlılığının artması ve NATO’nun askeri harcamalarının katlanması, bir başka deyişle ABD’nin daha çok silah satması anlamına geliyor. Hal böyle olunca da savaş öncesinde hem gaz bağlantıları hem de diğer ticari ilişkiler nedeniyle Rusya’yla arası iyi durumdaki Avrupa ülkeleri güvenlik endişesiyle ABD’nin jandarması konumuna evrildiler. “Normal akıl, mantık out, Amerikan çıkarları in” durumu oldu yani.
Dolayısıyla, en başından beri savaşı durdurmak, tarafları masaya oturtmak için çabalayan, hâlâ da devrede olan Türkiye dışında hiçbir ülkenin kılını kıpırdatmadığı ve Putin ile Zelenski arasında kan davasına dönüşen savaş gerçekliğinde nükleer silah olasılığından endişelenmemek elde değil. Hele de Kerç Köprüsü’ndeki patlamanın Putin’in kimyasını hepten bozduğu düşünüldüğünde. Zira bu Putin açısından sıradan bir köprü değil, doğrudan askeri ve lojistik ikmal hattı. Dahası, sahadaki durum Putin’in aleyhine işliyor, ABD ve Batı ülkelerinin silah desteğiyle Ukrayna stratejik noktaları vuruyor, ordusu ilerliyor. Hatta bu bağlamda “Zafer ilan etmiş, Ukrayna’daki dört bölgeyi ilhak etmişken Putin adına bozgun bile yaşanabilir” diyenler de var. Böyle bir sıkışmışlık, çaresizlik içinde de taktik nükleer silah kullanma çılgınlığı yapabileceğini söylüyorlar. Ve bu anlamda Putin’in özellikle tahrik edildiğine ya da yine ABD’nin tuzağına çekildiğine ilişkin iddialar, hatta işaretler de söz konusu. Şöyle ki Biden daha önce “Putin’in böyle bir çılgınlık yapması dünyayı felakete götürür” diye caydırıcılık anlamında yüksek tonda tepki veriyordu, şimdilerde ise Putin’in bunu yapacağına dair emareler olmadığı gibi, düşük profilli açıklamalar yapıyor. Ama bir yandan da “ABD’nin ve Batı’nın eğer Putin Ukrayna’da bir taktik nükleer silah kullanırsa aynı şekilde cevap vermeyeceğine” dönük mesajlar da geliyor. Yani nükleer tehdidi hem hafife alma hem de Ukrayna’da sınırlı kalmasıyla Putin’in böyle bir çılgınlık yapmasına yol verme ya da hafiften tetikleme durumu söz konusu. O nedenle de bu savaş Ukrayna ya da Rusya açısından nereye gider, kim ne yapabilirden ziyade ABD ve Batı ülkeleri bu savaşın nereye gitmesini ister çok daha kritik önemde. Evet, Ukrayna haklı olarak topraklarını savunuyor, ciddi bir işgal altında ama birileri tarafından kullanıldığı da çok açık. Mesela Kerç Köprüsü’nün uçurulmasının nasıl bir risk içerdiğini Ukrayna yönetiminin bilmesi ve bunun karşılığının olacağını düşünmesi gerekirdi normalde.
Yani dememiz o ki en başta olduğu gibi hiçbir şey normal akıl ve mantık çerçevesinde yürümüyor. ABD’nin niyetinin bu savaşın sürmesi olduğu düşünüldüğünde de normalde olmaz denilen her türlü çılgınlığın olma olasılığı yüksek. Dolayısıyla, Rusya-Ukrayna arasındaki barış müzakerelerinin yeniden başlaması umudunu yeşerten Erdoğan ve Putin’in Astana görüşmesi doğrudan dünyanın geleceğini ilgilendiren bir durum aslında.