Her bayram “Nerede eski bayramlar” muhabbeti yapılır. Yaşlılar eski bayramları anlatır. Öyle bir hava yaratılır ki eskiden her şey daha güzeldi. Ama sonraları her şey kötüleşti. Haksız da değiller çünkü bizim de yaşadığımız, o anlatılan, özlenen bayramlar kalabalıktı. Akrabalar, komşular, arkadaşlar bayram ziyaretine gelirlerdi; hatta bu da yetmez, bir de iade-i ziyaret yapılırdı. Büyüklerin elleri öpülür, analar, babalar çocuklarına sarılır, atalar, nineler kocaman kocaman öperlerdi torunlarının yanaklarını... Geçen yıllarla birlikte belki de en çok değerini yitiren bayram alışkanlığımız bu oldu. Bayram tarihleri sahil kasabalarında geçirilen izin günlerine, hatta önlü arkalı gün eklentileriyle neredeyse tam bir tatile dönüştü. Buluşma, el öpme, kucaklaşma ve sarılmaların yerini de cep telefonlarından gönderilen mesajlar ile gülen yüzlü ya da el sallamalı semboller, emojiler aldı. Yani ilerleyen teknoloji ve değişen toplum yapısıyla geleneksel bayram kültürü de farklı bir boyut kazandı. Daha doğrusu, bayramların bayram tadı kaçtı. Özellikle de en azından yılda iki kez bayramda görürüm diye evlatlarının, torunlarının yollarını gözleyen analar, babalar, büyükler açısından. Ki bunun acısını da yıllar önce yine bir bayram gününde ekranlardan izlediğimiz bir reklam filmiyle hepimiz fazlasıyla hissetmiştik. Reklam şeker reklamıydı ama biz o reklama keyifle değil, acı bir tebessümle takılmıştık. Eski bir İstanbul evinde yaşlı bir çift kulakları kapıda, gözleri camda, kalpleri pır pır ederek oğullarını bekliyordu. Ancak hınzır çocuk gelmemişti bir türlü. Babanın gözlerinden yaşlar süzülürken bizler tatile çıkan o evlada kızmıştık. Neyse ki sonraki bayram, herkesin yolunu gözlediği o genç, tatile gitmeyip ailesini ziyarete geldi de hepimiz rahatlamıştık. Reklam daha sonraki bayramlarda da farklı içeriklerle devam etti, ama yine aynı duygusallık ve özellikle “Yanımızda kim varsa; ailemizle, dostlarımızla, komşularımızla bayramlaşalım, yeniden kucaklaşalım” vurgusuyla. Yani unutulan ve olması gerekene odaklı dersler vererek.
Tabii şimdiki koronavirüs salgınına dek. Çünkü bu sefer de tam tersi bir görüntü ortaya çıkmış durumda. Hem de tüm gerçekliğiyle. Bu bağlamda uyarılar ve yapılması gerekenler de malum:
Şehirler arası gidişler yasak, belli bir izne tabi olarak gidebiliyorsunuz. Sokağa çıkmalar yasak ama apartman içerisinde de bayram ziyaretlerinin yapılmaması gerekiyor. Havalar nasılsa sıcak diye bahçede, buluşalım derseniz o anlamda açık hava da olsa temas edilmesin, kalabalık bir araya gelinmesin, yakın temas sağlanmasın uyarısı var. Bütün bayram boyunca dikkat edilecek en kritik husus da el öpmeyi, el öptürmeyi, tokalaşmayı, sarılıp kucaklaşmayı gelecek bayramlara ertelemek. Dolayısıyla, bu bayramda makbul olan yüz yüze ziyaret değil, mümkün olduğu kadar telefonla yakınlara ulaşmak ve hal hatır sormak zorunlu olarak ön planda.
O nedenle, yine tatil yörelerine gidenler olsa da birçoğumuz bu bayramı evde çekirdek ailesiyle geçirecek. Hatta bazıları maalesef yapayalnız kalacak. Kimisi anne ve babasının elini öpemeyecek. Kimisi torunlarını kucaklayamayacak. Açıkçası, hiç kimse istese de bu bayram değil el öpmek, kucaklaşmak, yan yana dahi gelemeyecek. Yani yaşlısından gencine her kuşak adına tam anlamıyla “Nerede o eski bayramlar” denilecek bir haldeyiz. Ancak bu koronalı bayramları da inşallah artık geride bırakacağız ve virüs öncesi bayramlara kavuşacağız. Dolayısıyla, bu günlerde yaşadıklarımız ve hissettiklerimizle fırsatı varken yapılmayan ya da önemsenmeyen ziyaretler, gönül almalar konusunda herkesin kendisini samimi bir şekilde sorgulamasında yarar var. Özellikle de büyüklerimize, sevdiklerimize karşı daha duyarlı olmamıza bir vesile olması açısından. Hele de sahip olduklarını yitirdikten sonra gelen “keşke”lerin hiçbir anlamının olmadığını pandemi sürecinde bu kadar net gördükten sonra...
Bayram tadında bayramlarda buluşmak temennisiyle herkese mutlu ve sağlıklı bayramlar...