Dört yıl önce FETÖ’cü darbe girişimine karşı durmak için sokağa dökülen Türkiye, en karanlık gecenin yıl dönümünde de demokrasiye bağlılığını bir kez daha göstermek ve şehitleri anmak için yine tek yürekti. Ekranlarda da hem o gece yaşananlar hem de FETÖ’ye karşı yürütülen mücadele konusunda (kalkışma öncesi-sonrası) eksiklikler ve yanlışlıklara dönük konuşmalar, tartışmalar vardı. Hemen hepsinin ortak noktası da şuydu:
15 Temmuz hain darbe girişiminden bu yana geçen dört yılda Fetullahçı Terör Örgütü’yle yapılan mücadelede önemli mesafeler kat edildi, geldiğimiz nokta itibarıyla FETÖ’nün çok önemli güç kaybına uğradığı ve bunun da devlet faaliyetlerinde, devlet yapısında pozitif bir durum ortaya çıkardığı açık ama yeterli değil...
Yani kendi halkına ateş eden, devletin kurumlarını işgal edip dağıtan, milletin meclisini savaş uçaklarıyla bombalayan alçaklarla ilgili hâlâ görülecek hesap var. Özellikle de FETÖ’nün her kuruma sızdığı gerçeği ve yurt dışına kaçan asker, iş adamı gibi FETÖ’cülerin Türkiye karşıtı faaliyetleri dikkate alındığında. Çünkü FETÖ’nün beyin takımından olan bu isimler kara propagandalarıyla hem bulundukları ülkelerin kamuoyunu etkiliyorlar hem de yöneticilerine Türkiye’yle ilgili bilgi taşıyorlar. Yani hainliklerini sürdürüyorlar. Tabii onlara kucak açan ülkelerin destekleriyle. Örneğin Almanya’da yaşayan bir sürü FETÖ’cü var ve koruma altındalar, hatta devletin onlara tahsis ettiği evler, otellerde kalıyorlar. ABD’deki Fetullah Gülen’in durumu da malum, o da doğrudan CIA’nın korumasında. Açıkçası, bulundukları ülkelerin desteği sadece Türkiye’den kaçan insanlar olarak değil, kendi istihbarat örgütlerinin adamları gibi bir koruma kalkanı havasında. Dahası, başta ABD olmak üzere bu ülkeler FETÖ’nün arkasında durmakla yetinmiyorlar, bir de neler yapmaları konusunda onları yönlendiriyorlar. Bunun en somut kanıtı da 15 Temmuz 2016 sonrası yaşananlar. Şöyle ki FETÖ’cülerin hepsi 15 Temmuz sonrası yakalandıklarında itirafçı oluyor, örgütün işleyişine dönük son derece açıklayıcı, gerçek beyanlarda bulunuyorlardı. Fakat ABD “Bizim arkadaşlarımız gözaltına alınıyor, biz bu darbenin arkasında FETÖ’yü görmüyoruz” gibi açıklamalar yapıp, İngiltere, Almanya istihbarat başkanlarından da benzer sözler gelince, bütün FETÖ’cüler fikir değiştirdiler ve sustular. Yani darbeyle ilgili ilk sarsıntıyı atlattıkları Aralık 2016’dan beri dış güçler yine örgütü kontrol ediyor, yönlendiriyor, nasıl hareket edeceklerini işaret ediyorlar. Bu bağlamda da yeni yeraltı taktikleri kapsamında FETÖ’cüler şimdilerde kontrollü itirafçılar, daha doğrusu, sahte itirafçılarla kendilerine zarar verebileceğini düşündükleri kişilerle ilgili karalama kampanyaları yapıyorlar, onlarla ilgili suç duyurularında bulunuyorlar. CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi), Genelkurmay Başkanlığı gibi yerlere asılsız ihbarlarda bulunarak o kişilerin tasfiye edilmesi için yol arıyorlar. Yine bir başka taktikleri de renklendirme dedikleri yöntemle kendilerini kaybettirme çabaları... Mesela genellikle diğer cemaatlere, STK’lara adapte oluyorlar. Ya da Atatürkçü, zaman zaman da ‘a’ veya ‘b’ partisinin adamı olarak görünüp kendilerini farklı göstermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, değişmiyorlar, sadece görüntüleri o şekilde oluyor. Akıl olarak, düşünce olarak FETÖ’den ayrılmıyorlar. Aynı adam, aynı düşünce ama görüntüsü farklı...
Özetle, hâlâ kendini saklayan fazlasıyla FETÖ’cü var ama FETÖ temizliğinde yurt içinde TSK başta olmak üzere devletin tüm kadrolarına sızan kriptoları bulmak kadar yurt dışına tüyen hainleri getirip adalete teslim etmek boyutu da önemli. Nitekim MİT çok sayıda FETÖ’cüyü bulundukları ülkelerden paketleyip Türkiye’ye getirdi, Fetullah Gülen dâhil diğerlerinin de enselerinde. Ancak hainlerin CIA, MOSSAD, BND, MI6 gibi dünyanın sayılı gizli servisleri tarafından korunup kollandıkları da bir gerçek. Çünkü henüz kullanım süreleri dolmuş değil. O nedenle de MİT’in işi oldukça zor ama bu sadece hainlerin hesap verme zamanının belki biraz gecikebileceği anlamında...