Seçim sonuçları kimin lehine sonuçlanırsa karşı tarafta büyük bir dalgalanma olacağı baştan belliydi, hep konuşuldu da… Dolayısıyla, kazanan taraf yeni yönetim, kabine kadrolarına odaklanmışken, kaybeden muhalefet cephesinde çalkalanma, hareketlilik, gerginlik had safhada. CHP’de Kılıçdaroğlu Genel Başkanlık koltuğunu bırakır mı; İmamoğlu değişim çıkışıyla ne demek istedi, ne planlıyor, İYİ Parti kurultayının tavrı ne olur ne diyecek, Millet İttifakı yoluna devam mı edecek yoksa 6’lı masanın diğer dört bileşeni partiler tabelalarını asıp milletvekilleriyle birlikte ayrı ayrı ya da kendi aralarında oluşturacakları farklı bir yapıda yeni bir yol mu çizecekler gibi. Ki bu anlamda kopuşlar da başladı zaten. Yani yine herkes eldekileri korumak adına kendi koltuk hesabında aslında. Elbette bu siyasetin, ortaya çıkan tablonun gereği ama daha önce yapılması gereken, masaya gelen “sandık hesabını” görmek, verilen mesajı anlamak kaydıyla. Bu seçimi neden kaybettiklerini, hataları, yanlışları tek tek canlarını yakacak şekilde konuşup, tartışmak, gerçekle yüzleşmek yani. Tabii öncelikle de “Kaybettik” diyebilmek. Ama yapılan açıklamalara, mesajlara bakıldığında ise tam tersi bir durum söz konusu. Değil yenilgi lafını etmek, onun oyu azaldı bunun oyu arttı gibi akıllara ziyan örneklerle başarı gibi sunma çabası ya da “Kaybettik ama aslında biz kazandık” gibisinden hikâyeler daha ön planda. Buna karşı CHP eski İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nden gelen “Ortada Genel Başkanımız ve Partimiz açısından tam bir başarısızlık vardır. Seçim sonuçları doğru değerlendirilmediği ve bunun gereği yapılmadığı takdirde gelecek bugünden daha kötü olacaktır. Yerel seçimler yaklaşıyor, bu konuları konuşmayı erteleyelim demek Partiye ve ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür” gibi çıkış ya da eski İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in “Seçim net bir yenilgi. Hatalar, tek bir istifaya indirgenemeyecek boyutta” şeklinde eleştiri dozu yüksek paylaşım örnekleri de var ama onlar azınlıkta, pek önemsenmiyor. Açıkçası, kimse hesabı ödemeye yanaşmıyor, genel hava da “Kazanamadık ama kaybetmedik!” modunda.
***
Mesela Kılıçdaroğlu, “Yürüyüşümüz sürecek” diye mücadeleye devam mesajını verdi. Karamollaoğlu’nun, “Kararlılıkla mücadelemize devam edeceğiz” sözleri de aynı yönde. Davutoğlu “6’lı Masa’nın asla başarısız olmadığını” söyledi. Babacan’ın mesajı “Sayın Kılıçdaroğlu’na oy veren dostlarım; mağlup değiliz” şeklinde. Uysal’ın yorumu da şöyle:
“Bu, ‘seçim kazandık’ diyenlerin kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakı ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir seçimdir.”
Yani masanın 5 aktörü hâlâ kaybetmedik! noktasında. Onlara karşı da sadece Akşener, “Bizim için sonuç esastır. Milletimizin bize verdiği muhalefet görevini aynı ciddiyetle yürüteceğiz” sözleriyle seçim sonucunu kaybetme gerçekliğiyle vurguladı.
Dolayısıyla, aslında buna Millet İttifakı’nın 14 Mayıs öncesindeki genel ruh halinin yenilenmiş bir başka versiyonu da denilebilir. Çünkü o zaman da yine sadece Akşener “kazanacak aday” vurgusu yaptı malum. Buna karşı da Millet İttifakı’nın seçimleri nasıl kazanacaklarına dair akılda kalan tek stratejisi neydi? Birleşe birleşe kazanacağız, yani bileşenlerin oylarını alt alta yazıp, toplama çıkarma hesabı… Hatta hesap hatası, yanılgı olasılığını dahi dikkate almadan, “Tamam, bitti bu iş, seçimi aldık” havası. O nedenle de daha çok seçim sonrasına dönüktü hazırlıklar, faaliyetler. Ülke yönetiminde, eşgüdüm muhabbeti, Cumhurbaşkanı yardımcılıkları, görev ve yetkileri ya da kime hangi bakanlık verilecek gibi. Herkes de sandığın sonucunu görmeden buna inanmış durumdaydı. Hatta “Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?” diye sorulduğunda, verilen yanıtlar da “Matematik ortada, İttifak’ın toplam oy oranı şu, dışarıdan gelecek destekler bu” diye iddialı ve netti. Bunun aksi durum olasılığını soran, sorgulayan ise matematik bilmezlik, cahillikle suçlandı. Dahası, “mutlak kazanma” noktasında muhalefet seçmen kitleleri inandırıldı. Hal böyle olunca da ortaya çıkan sandık gerçeğini kabullenmek istemiyor ya da zorlanıyorlar.
***
Kısacası; masada yenildi, içildi, arada bir yaşanan bazı huzursuzluklar dışında genelde muhabbet de hoştu ama artık hesap vakti. Adisyon da hayli yüklü. Hem siyasetteki strateji ve taktiksel hatalar hem de seçmenlerine yaşatılan, hayal kırıklığı, mutsuzluk anlamında. Çünkü seçmen ne denildiyse yaptı, meydanları doldurdu, sandığa koştu, oylarınıza sahip çıkın denildi, çıktı, içine sinmediği halde dayatılan isimleri sineye çekerek milletvekili dahi yaptı. Dolayısıyla, birilerinin ortaya çıkan sandık gerçeğinin sorumluluğunu sahiplenmesi, hesabını vermesi gerekir. Bu anlamda Millet İttifakı’ndaki görüntü de Alman usulü, yani herkes yedi, içti, faturayı paylaşalımdan ziyade, “Masayı kuran, davet sahibi ödesin” şeklinde. Ama onun da ödemeye hiç niyeti yok gibi...