24 Haziran’da muha-lefet partilerinin ortak taktiği neydi? Rakibin kazanmamasına odaklanmak. Dolayısıyla da farklarını anlatıp vatandaşı ikna etmeye yönelik pozitif söylemlerden ziyade neden Erdoğan’a ve AKP’ye oy verilmemesi gerektiği üzerine negatif içerikli kampanyalar yürüttüler. Neticesinde de kaybettiler. Çünkü siyaset bilimcilere göre hırs öne çıktı ve hata yaptılar. Ama onlar buna rağmen seçimin hemen sonrasında AKP’nin düşen oy oranı üzerinden galiptir bu yolda mağlup yutturmacasıyla “başarı(!)” mesajları verdiler. Örneğin, 26 Haziran’da yaptığı değerlendirmede Kılıçdaroğlu, sonucun sıradan bir başarı olmadığına dikkat çekerek, “Duvarın bir kısmını yaktık. Aynı azim ve kararlılıkla duvarın kalan kısmını da yıkacağız. Bu seçimin tek kaybedeni vardır. AKP’dir. 7 puan kaybetti. Parlamentoda çoğunluğu kaybetti” dedi. Aynı tarihte yine başarıdan(!) ve güçlü-kalıcı bir partiden söz eden Akşener’in görüşleri de “Siyasal iklimi değiştirdik. İYİ Parti Türk siyasetinin uzun zamandır hissettiği merkez parti eksikliğini hem de girdiği ilk seçimde gidermiştir” şeklindeydi...
Peki ya bugün? Bir ay öncesinin başarılıyız(!) havasındaki partilerinden CHP’de herkes “Köklü değişim” diyor. Yani partide iktidar da muhalefet de yüzde 25 bandında sıkışan CHP’nin hem tabanına hem de sokaktaki insana umut olması açısından başarısızlık, dolayısıyla da yenilenme noktasında hemfikir. Tabii beklentiler ve içerik farklılıklarıyla. Zira parti içi muhalefet ya da İnce’nin destekçileri lider değişimi istiyor ve onun hazırlığında. Hatta olağanüstü seçimli kurultay için yeterli imza toplandığı iddiasında. Buna karşı sürpriz restlerle imza sayısı konusunda kafa karışıklığı yaratan genel merkez, daha doğrusu Kılıçdaroğlu ise A takımındaki bazı değişikliklerle parti içindeki çalkantıları yine revizyonla geçiştirmek çabasında...
Benzer durum daha doğru dürüst bir yol haritası dahi olmayan İYİ Parti cenahı için de geçerli. Özellikle de Akşener’in “Bu seçim sonuçları beklediğimiz sonuçlar değil. Sorumluluk bana ait” sözleriyle başarısızlığını seçimden bir ay sonra resmen deklare etmesiyle birlikte. Görüntüdeki tek fark ise İYİ Parti’nin genel başkan kararıyla doğrudan olağanüstü kurultaya götürülme ve Akşener’in aday olmama kararı. Ki bu noktada parti sözcülerinin “Akşener’in bu kararı parti içi demokrasi konusunda diğer partilere örnek olmalıdır” gibisinden CHP’ye üstü kapalı göndermeleri de oldu. Ancak hemen sonrasında da “Akşener’in delegelerin büyük çoğunluğu tarafından tek genel başkan adayı gösterileceği” açıklamaları geldi. An itibarıyla da Akşener “Kesinlikle dönmem” diyor ama siyasette ‘olmaz’ olmaz ya da “Dün dündür, bugün bugündür” kriterleri dikkate alındığında, yarın ne olacağı konusunda hâlâ fluluk söz konusu.
Açıkçası, dememiz o ki seçimin hemen sonrasında dillendirilen “başarı(!)” balonu patladı ve her iki partinin yönetimleri de bugün ülkenin sorunlarından çok, kendi geleceklerine odaklandı. O nedenle de seçmen yerine delege daha ön planda. Dolayısıyla bu noktada akla gelen soru da şu:
Böyle bir görüntüde hangilerine inanılıp da peşinden gidilir?..