Koronavirüs salgınında sonun göründüğüne dair oldukça iyimser hava var. Hatta bazı yerlerden pandemi öncesinin normal yaşamına dönüş görüntüleri geliyor. Hem de hâlâ yüksek seyreden vaka ve ölüm sayılarına rağmen. Mesela Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın bazı ülkelerinde günlük vaka sayıları yüz binlerle ifade ediliyor, DSÖ’nün açıklamalarına göre de aşı adaletsizliği nedeniyle dünya nüfusunun üçte biri, Afrika nüfusunun yüzde 83’ü henüz tek bir doz aşı dahi olmamış durumda. Yani garip bir çelişki söz konusu. Bunda da diğerlerine oranla yayılma hızı, bulaşıcılığı daha yüksek, öldürücülüğü ise daha düşük denilen Omicron ve alt varyantlarının etkisi büyük. Çünkü kolay bulaşıyor, nispeten hafif bir hastalık yapıyor. Hastalananlar genellikle ayakta geçiriyor. Tabii bu daha çok aşılarını yaptıranlar için geçerli. Dolayısıyla, aşılanmanın çok yüksek oranlara ulaştığı yerlerde Omicron ve etkisini sürdüren alt varyantların varlığı da pek önemsenmiyor gibi. Dahası, bugüne kadar çok sayıdaki değişimleriyle “bin bir surat” diye de nitelendirilen Kovid-19’un olası mutasyonlarına dönük beklentiler de genellikle bu havada. Neredeyse herkes olası varyantlarda virüsün etkisinin daha da azalacağını düşünüyor ya da umut ediyor diyelim. Hatta DSÖ bile. Ancak inşallah olmaz ama tam tersi olasılık da unutulmamalı. O nedenle de “Tamam, bitti” diye erken havaya girmenin anlamı yok. Niyesini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan anlatıyor:
“Pandemi bitmedi. Ne olur, ne zaman biter, bunları söylemek sadece müneccimlikten öteye gitmez. Yani şu anda bu pandeminin ne zaman biteceğiyle ilgili hiçbir bilimsel kanıt, veri elimizde yok. Tarihe baktığınız zaman özellikle 20. yüzyılın başından itibaren görülen pandemilerin hiçbiri iki yıldan uzun sürmemiş ama koşullar çok farklı. Örneğin, İspanyol gribi 50 milyondan fazla insanı öldürmüş, sekiz ay sürmüş çünkü o zaman böyle uçakla insanlar seyahat edemiyor, zaten 1. Dünya Savaşı yılları dolayısıyla herkesin bulunduğu küçük bölgelerde kısa sürede bağışıklık gelişmiş ve pandemi sona ermiş ama şimdi toplumsal bağışıklık dediğin zaman bütün dünyadaki bağışıklığı kastediyoruz. Çünkü bu rahatlıkla insanlar bir yerden bir yere gidiyor, günde üç ülke dolaşabiliyor. Dolayısıyla bunu söylemek mümkün değil.”
Virüs ne kadar çok dolaşırsa, yani kişiden kişiye bulaşırsa varyant geliştirme potansiyelinin o kadar çok olduğuna dikkat çeken Prof. Ceyhan devam ediyor:
“Diyelim ki 50 kişilik bir toplumun içine bir virüsü koyduğunuz zaman varyant geliştirme potansiyeli bir ise, milyonlardan oluşan bir ülkeye virüs yayılırsa ve zamanında müdahale edilmezse o virüsün mutant, yani varyant geliştirme olasılığı bindir. Dolayısıyla, şu anda sürekli yeni varyantlar gelişiyor. Omicron’dan gelişen BA2 dediğimiz varyant daha ağır bir hastalığa yol açmıyor ancak bulaştırma, bulaşma potansiyeli Omicron’dan yüzde 30 daha fazla ve giderek bazı ülkelerde artık Omicron’un yerini almaya başladı, hızlı bir artış dönemi yaşanıyor. Türkiye’de de aslında vakalarda bir azalma yok.”
NASIL YANİ?
“Açıklanan rakamlar sadece bir belirti gösteren ve bu nedenle hastaneye başvurduğunda da kriterlere uyup test yapılan insanlarda bulunan pozitif vaka sayısı. Oysa bu Omicron’da da böyleydi, BA2’de de böyle; yüzde 90’ı belirtisiz seyrediyor. Yani belirtisi olan kişi sayısında biraz azalma var ancak enfekte olan virüsü bulaştırma potansiyeli olan insan sayısında bir azalma yok. Bunun tam tersi birçok ülkede yaşanıyor şu anda. Güney Kore 350 bin civarında vaka bildiriyor, salgının başından beri gördüğü en yüksek sayılara ulaştı. Çin’de yeni bir artış dalgası yaşanmaya başlandı. Almanya şu anda çok yüksek, hep 200 binin üzerinde günlük vaka sayıları bildiriyor. BA2 varyantının çıkardığı bir durum bu. Yani BA2 varyantını araştıran ülkelerde vaka sayıları artıyor ve yeni varyantla yeni bir artış yaşama olasılığa oldukça yüksek.”
DSÖ’NÜN “BU YIL BİTEBİLİR” DİYE AÇIKLAMASI VAR?
“İngilizcesini bende okudum. En olası senaryo demiyor. ‘Bu sene bitebilir mi?’ diye sorulan bir soruya ‘Evet, bitebilir’ diye verilen yanıt o. Biz de aynı şeyi söylüyoruz: Bitebilir ama bitmeyebilir de. Bunu kimse bilemez. Yine bir kuvvetlendirme aşısı gerekir mi diye bir soru olmuş ona da ‘Biterse gerekmeyebilir’ yanıtı verilmiş. Evet, pandemi biterse yeniden bir aşı olmaya gerek kalmayabilir. Ama bu yüzde kaç ihtimale ne olacak falan, bunu DSÖ’den de biri söylese, ben de söylesem, bir hükümet yetkilisi ya da bir başka bilim adamı da söylese tamamen bir bilimsel veriye dayanmayan tahmin olur. Ondan öteye gitmez.”
VİRÜSE BAĞLI MI DİYECEĞİZ?
“Biraz virüse bağlı. Virüs etkisini artıran yönde mutasyon geçirirse yeni bir dalga olur, uzar bu iş. Dolayısıyla, salgının şartlarına uyarak normal yaşantımızı devam ettirmek durumundayız. Yani maskeyi bırakmamak lazım, sosyal mesafeye uymak lazım. Ama insanlar normal yaşam denilince bunu genellikle salgın öncesi dönemdeki gibi yaşayalım şeklinde algılıyorlar. Maskeler bırakılıyor, kalabalıkta tedbirler alınmıyor. Bu da yapılabilecek en büyük yanlış.”