Siyasette erken seçim tartışması gündemden düşmüyor. Muhalefet partileri ısrarla var iddiasında, hatta şimdilerde bu "derhal seçim" noktasına taşındı. AKP ve MHP ise seçimler zamanında diyor. Hem de sertleşen bir üslupla. Dolayısıyla, bu konu artık tartışmadan öte tam anlamıyla siyasi atışmaya dönüşmüş durumda. Özellikle de sistem tartışmaları nedeniyle. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni Türkiye'deki ekonomik ve siyasal sorunların sebebi olarak gören muhalefet partileri Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, yani bir anlamda eskiye dönüşü hedefliyor. Buna dönük arzularını da hem ayrı ayrı dile getirdiler hem de ortak bir metin hazırlığı için uzunca bir süredir çalışma içindeydiler. Geldiğimiz an itibarıyla da Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme dönüş çalışmasında ortak metin üzerinde mutabakata varıldığı ilan edilmiş durumda. Ama bu da son anlamına gelmiyor zira süreç ve takdir 6 partinin genel başkanlarında... Yani o süreçte aksaklık, sıkıntı olur olmaz onu peşinen kestirmek zor ama bu konunun özellikle muhalefet cenahında daha uzunca bir süre daha tartışılacağı ve gündeme getirileceği çok açık ve net. Dolayısıyla buna bağlı olarak "Seçmen sadece sistem değişikliği vaadiyle ikna olur mu?" tartışmaları da ivme kazanacak denilebilir. Özellikle de son zamanlarda sıkça dillendirilen kararsız seçmen oranının yüksekliği ve bu oyların daha çok kime gideceğine dönük hesaplar dikkate alındığında. Çünkü ülkedeki konjonktürel dalgalanmalara bağlı olarak varsayımlar üzerinden oransal olarak bu kitlenin oyları da siyasi partilere paylaştırılıyor. Avantaj, kendilerine yöneliş anlamında da muhalefet partileri oldukça iddialı. Hatta "bu iş tamam" havasındalar...Dün bu durumu bazı siyaset bilimciler ve kamuyu araştırmacılarıyla konuştum. Öncelikle de kararsız seçmenlerin, partileri adına kayıp oy anlamına gelip gelmeyeceğini sordum. Tabii olası davranış durumlarını da. Kesiştikleri noktalar şunlardı:
"Kızgın, kırgın seçmen tamamıyla terk etmiş, yani tüm köprüleri atmış seçmen değil. Çünkü seçmen davranışı dediğiniz şey üç ayda altı ayda oluşan bir şey değil. Türkiye'de seçmen davranışı birazcık futbol taraftarlığı gibi. Yani Fenerbahçe yeniliyor, takıma kızıyorsunuz, küfrediyorsunuz ama ertesi sabah Galatasaraylı, Beşiktaşlı olunmuyor. Bunun için bir süre lazım. Doğru son zamanlarda ekonomide yaşanan gelişmeler ve birtakım başka olaylar nedeniyle kararsız dediğimiz seçmenler büyük bir kitleyi oluşturuyor ve bunların da büyük bir bölümü Cumhur İttifakı'nın seçmenleri. Bunlar daha önce oy verdikleri partilere mesafeliler ama asla katiyen oy vermezler dememiz mümkün değil. Yarın bir gün bunlar yeniden barışabilirler. Bunlar şu an bekle gör diyorlar. O nedenle bugün seçim olsanın öngörüsü ile 6 ay, bir yıl sonraki durum aynı olur demek için erken."
Niye?
"Çünkü o insanların bu kırgınlıklarına neden olan durumların olayların yatışması yoluna girmesi halinde yeniden barışabilirler. Yani bunlar tamamıyla köprüleri atmışlar asla ve kat'a eski partilerine oy vermeleri mümkün değil anlamına gelmez. Dolayısıyla AKP'ye MHP'ye oy veren bir seçmen dövizdeki fırlama, pahalılık vs. nedenle bugün AKP'ye oy vermeyeceğim diyebilir ama 'kime oy vereceksiniz' diye sorulduğunda da 'şimdi kararsızım' karşılığını veriyor. Yani adam kızdığının ertesi günü CHP'ye İYİ partiye ya da başka bir siyasi oluşuma yönelmiyor. Ancak bu kızgınlık süresi uzadıkça bu yarın bir gün bir başka siyasal kanaate, gerçek bir oya ya da taraftarlığa dönüşebilir..."
Yani dememiz o ki; değişmezse, seçimlere daha 20 ay var, dolayısıyla sandık sonucunu şimdiden kestirmek zor. Hele de kararsız denilen seçmenin tavrını. Çünkü onların adresini doğrudan iktidar ve muhalefetteki siyasilerin performansı belirleyecek. Özellikle de sorunlara çözüm odaklı somut projeler ve bunların yapılabilirliğine ikna ve güven durumuyla orantılı olarak. Bakalım zaman neler gösterecek...