İran’da sokaklar kaynıyor. Hayat pahalılığını protesto diye başlayan gösteriler, rejime dönük tepkilere dönüşmüş durumda. Dolayısıyla da günlerdir süren olaylarla ilgili merak edilenlerin odağında “Yeni bir devrimin ayak sesleri mi yoksa 2009’da olduğu gibi ara ara ortaya çıkan kargaşalardan biri mi?” sorusu var. Olayların doğrudan ABD’nin kurgusuyla mı geliştiğinin yanı sıra güvenlik ve istihbarat devleti olarak bilinen İran’da SAVAMA’nın (istihbarat teşkilatı) toplumdaki bu hareketliliği nasıl ya da neden önceden kestiremediği de merak edilenler arasında. Tabii tırmanan olayların nerede, nasıl duracağı da... Dün bunları MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e sordum. Öncelikle de SAVAMA’nın böyle bir hareketliliği nasıl atladığını. Yanıtı şuydu:
Haberi olmadığını söyleyemeyiz. Haberi olmaması da mümkün değil. İran’da görünen bir hareketlilik zaten var. Ekonomik ambargo karşısında toplumun beklentileri biliniyor. Bir de buna paralel toplumun demokratik talepleri var ve otoriter sisteme karşı bir açılım beklentisi de söz konusu. Bu beklenen bir husustur. İran servisi de eminim haberini almıştır.
Bu hale gelmeden müdahale edilemez miydi?
Ruhani, yöntemi itibariyle demokratik bir görüntü vererek bu talepleri karşılıklı diyalog içerisinde söndürme gibi bir yöntem izledi. Fakat beklenenden daha fazla bir kitlesel harekete dönüştü. Tabii ki bunda dış müdahalelerinin etkisini de dikkate almak lazım.
Biraz ‘kontrollü’ bir durum mu söz konusu?
Evet, öyle anlaşılıyor; Ruhani kontrollü diyalog içerisinde bu hareketleri söndürmek istedi. Ruhani’nin beklentisi meşru, demokratik tepkilerle toplumun taleplerini dile getirmesiydi fakat kontrolü dışına çıkan ve yaygınlaşan bir kitlesel olayla karşılaştı. Bunun temelinde tabii ki özgürlük talepleri ve ekonomik sorunlar önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Ruhani isteseydi baştan engellenebilirdi yani...
Baştan kontrol altına alınabilirdi çünkü İran otoriter bir devlet ve sert tedbirlere başvurmaktan çekinmeyen bir yapı. Ancak başlangıçta Ruhani kontrollü bir şekilde talepleri ortaya çıkararak hem de kendisinin ifadesiyle
bunu bir fırsat bilip toplumun taleplerini dikkate almak ve çözümleme yolunu seçti. Ama kontrol dışına çıkan ve yaygınlaşan bir kitlesel olay oldu.
Bu da öngörülemez miydi?
Kitle hareketlerini her zaman istediğiniz gibi kontrol edemezsiniz. Her zaman için her ülkede kitlesel hareketler daima risk unsurlarını taşır. Bir de tabii buna müdahale etmek isteyen ABD, İsrail gibi dış unsurların açık varlığı da var.
Peki, nasıl duracak?
ABD’nin İsrail’in beklentisi gibi bir sonuç vereceğini sanmıyorum şu anda. İran devleti rejimiyle, dini otorite ve hükümetiyle birlikte bu hareketi bastırabilecek bir güce sahip. Dini lider Hamaney’in açıkladığı gibi, esasında güvenlik güçlerinin İran’daki kontrolü çok etkili konumda. Sanıyorum bu protestolar 2009’da olduğu gibi birkaç gün daha devam ederek yavaş yavaş etkisini kaybedecektir. Önemli olan, burada Hamaney ile Ruhani arasındaki mücadelenin ya da Ruhani’nin konumunun
bu protestolar sonunda ne olacağı meselesi...