İdlib’de iki türlü süreç var. Biri, Rusya ve ABD’nin destekçileriyle birlikte bilek güreşine döndürdüğü “aleni” kapışma, diğeri o ülkelerin istihbarat servisleri arasında yürütülen “gizli” hesaplaşma. İlkinde herkes açıktan bir şey söylüyor, hatta barışı dillendiriyor ama Türkiye dışında hiçbir ülke kafasındaki gerçek niyetini samimi ve net olarak ortaya koymuyor. İkincisinde ise gizli servislerce her türlü kirli tezgâh, komplo dönüyor ve ülkelerin gerçek politikalarına uygun yönlendirmeler, manipülasyonlar yapılıyor. Yani masadaki söylemlerle sahadaki görüntü asla birbirini tutmuyor. Ki bunun son örneğini dün Tahran Zirvesi’ne saatler kala İdlib’e atılan bombalarla sıcağı sıcağına bir kez daha yaşadık. Evet, ardından son derece şeffaf bir zirve gerçekleşti ve askeri operasyon gibi karar çıkmadı ama bu “Tamam, artık barış” anlamına da gelmiyor. Çünkü verilen sözlere rağmen İdlib’de neyin ne olacağını ve niyesini net olarak kestirmek hayli zor. Özellikle de bölgedeki teröristlerin ülke gizli servislerinin güdümünde olduğu düşünüldüğünde... Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“Bölgede en etkin olarak İngiliz gizli servisi MI6 var. İngilizler bölgeyi iyi çok biliyorlar ve hakimler. Tabii CIA ve MOSSAD’la beraber çalışıyorlar. Bunlara karşı Rus, İran ve Suriye gizli servisleri de bölgeyi kontrol ediyor. Yani Rusya ve İran bölgedeki teröristleri yok etmeye hazırlanırken, ABD imhaya karşı İngiliz istihbaratıyla birlikte örgütleri teşvik ediyor ve Suriye’ye yönelik bir operasyona yönlendiriyor. Böyle bir sıkıntı var bölgede. Bölgeden aldığım bilgilere göre, büyük ihtimalle bu ayın ikinci haftasında ABD’nin ve müttefiklerinin Suriye’ye yönelik bir saldırısı bekleniyor. Ve Suriye buna göre şimdi bazı yerlerde birliklerini çekiyor, yerlerini değiştiriyor. Özellikle de İranlıların denetiminde olduğu değerlendirilen yerlerdeki birliklerini...”
Yani istihbarat örgütleri bölgede at oynatıyor ve birbirlerine karşı “derin” bir savaş içinde. O nedenle de İdlib’deki çözüm formüllerinin önü tıkanıyor. Dahası, bu durum Türkiye’nin bölgedeki 12 gözlem noktası için de ciddi tehdit oluşturuyor. Pekin devam ediyor:
“Bölgedeki Türk görev kuvvetleri, içinde topçusu, tankı, zırhlı birliği, komandosu, piyadesi olan kendi kendine yeterli unsurlar. Şimdi onları da takviye ediyorlar. Çünkü roket, füze atılır, bunun nereden geldiğini bilemezsiniz. Yani Suriye mi, Rusya mı, yoksa terör örgütleri mi attı ya da MI6 veya CIA mı attırdı bilemezsiniz. Dolayısıyla, sizi çatışmanın içine çekebilirler. Oradaki birliklerimizi savunmak durumundayız. Biz o birliklerimizi bölgeyi kontrol altına alsınlar ve İdlib’de silah bırakmayı sağlasınlar diye gönderdik ama şimdi durum sertleşiyor ve bir anda birilerinin teşvikiyle bir yerden roket atılabilir. Bu, Türkiye’nin oradaki imajı açısından önemli. Bunun amacı, Türkiye-Rusya ilişkilerinin bozulmasına kadar gidebilir.”
Özetle, İdlib’de gerçek ve kalıcı bir barış için öncelikle ülkelerin “aleni” ve “gizli” gibi farklı ajandalarının bulunmaması yani Türkiye gibi açık ve net olmaları gerekiyor...