Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaşın nasıl gelişebileceği ya da bitebileceğine dönük bir sürü tahmin öngörü var. Olma olasılığı konusunda da “Şimdiye kadar büyük bir faaliyetini görmediğimiz Rus Hava Kuvvetleri yıkıcı hava saldırıları yapar. Binlerce sivil ölür. Kiev cesurca direnişe rağmen kısa sürede düşer” ya da “Rusya’nın Kiev’i ve diğer kentleri sokak sokak çarpışarak alması, yani yabancı savaşçıların da dâhil olacağı uzun savaş” senaryoları daha ön planda. Dolayısıyla, işgale başlarken bunun kolay olacağını düşünen ama gördüğü direnç ve kayıplarla hesap hatasına düşen Putin’in sivillere odaklı taktik değişikliği savaşın iğrençliğini zirveye taşımış durumda. Kuşatılan şehirlerin elektriği, suyu, gıdası, sağlık ihtiyaçları kesilerek halk ya Zelenskiy’e karşı isyana ya da kentleri terk etmeye zorlanıyor. Niyet malum. Bölgeyi sivillerden arındırmak, kalanların hepsini Ukrayna ordusuna aittir ya paramiliter güçtür ya silahlandırılmış sivillerdir veya direnen sivillerdir diye mütalaa edip onlara karşı daha da sertleşmek. Tabii bu isteyen güvenle kenti terk edebilir anlamına da gelmiyor. Çünkü sivillerin tahliyesi için geçici ateşkes veya insani koridor denildiğinde dahi saldırılar, bombalar dur durak bilmiyor. Bu anlamda da iki taraf karşılıklı olarak birbirini suçluyor. Yani siviller üzerinden acımasız bir oyun oynanıyor.
Bu arada savaşla ilgili bir başka fotoğraf karesi ise ABD, AB ile Rusya arasındaki güç ya da bir başka deyişle dayanıklılık mücadelesi. Malum, tarihte en fazla yaptırım uygulanan ülke oldu Rusya şu anda. ABD Başkanı Biden, “Ben bu yolla çökerteceğim” diyor. Son olarak da Rus petrolü ve doğal gaz kullanımı konusunda yasak koydu. Ancak buna kimin ne kadar uyacağı konusu tartışmalı, sıkıntılı. Bunlara karşı Putin’in tavrı ise “Benim hedeflerim belli. Kırım’ın ilhakı, bana ait olduğunu ve Donbas’ın özel statüsünü tanıyacaksın. Ukrayna’nın NATO’ya kesinlikle girmeyeceğini garanti edeceksin. Bunu ya masada vereceksin ya da ben savaşla hallederim” şeklinde. Yaptırımların olumsuz etkisinden çekinmekten ziyade, karizmayı çizdirmemek daha baskın yani. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy de “Kırım ve Donbas konusunu tartışabilir ve oradaki insanların nasıl yaşayacakları konusunda bir uzlaşma bulabiliriz” gibisinden açıklamaları ve istediği desteği bulamamasından kaynaklı NATO hakkındaki çelişkili açıklamalarıyla daha farklı bir yaklaşım sinyali, hatta bazılarına göre taviz de veriyor.
Yani iki haftayı aşan savaşta bir yanda akan kan, sivil asker ölümleri, kısacası can pazarı var; diğer yanda da güce, dayanıklılığa odaklı strateji ve taktik hesapları yapılıyor. Bu farklı endişeler ve hesaplar içeren tablodaki ortak tek nokta ise aslında herkesin bir an önce bu savaşın bitmesini istiyor olması. Dolayısıyla, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da katılımıyla bugün Antalya’da gerçekleştirilecek üçlü toplantı barış kapısının aralanması umudunda en kritik viraj. Çünkü bu görüşme savaş başladığından bu yana iki ülke arasında üst düzeydeki ilk yüz yüze temas olacak. Önceki heyetler arası görüşmeler düşük profildeydi ve daha çok da zaman kazanma amaçlı diye yorumlandı. Evet, bu toplantı için de Rusya açısından uluslararası topluma aslında biz barışçıyız algısı vermek gibi taktik bir boyut olasılığı söz konusu ama diğer yanda da bu işgali başlatırken hedeflerinin başında rejimin değiştirilmesi de yer alan Putin’in, Antalya görüşmesiyle o rejimin 2 numaralı adamını muhatap olarak kabul etme gerçekliği de var. Dahası, bu görüşmede Çavuşoğlu’nun da bulunması Türkiye’nin iki tarafa da aynı mesafede kalmaya çalışması, çabasını doğrular nitelikte. Yani Türkiye’nin hava sahasını kapatmaması, Montrö Boğazlar sözleşmesini titizlikle uygulayarak Karadeniz limanına kayıtlı olmayan üç Rus gemisini almamasının iki tarafın güvenini sağladığını da çok net gösteriyor. O nedenle, bu görüşme her anlamda Türkiye açısından bir diplomasi başarısı aynı zamanda. Temennimiz bu toplantının kalıcı ateşkesin kapısını aralaması ve akan kanı durdurmaya, ölüm kusan silahları susturmaya yönelik bir sürecin başlaması. Çünkü herkes bir kez daha çok net gördü ki savaş bir tatbikat ya da senaryo değil. Ne kadar üstün olursa olsun, üstün taraf için de çok zor. Buna seyirci kalmanın ya da çıkarlar uğruna tetiklemenin kimseye yararı yok. Kısacası, savaşın kazananı olmaz.