Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Deprem bölgesinde yıkılan ya da üzerinde imara aykırı değişiklik yapılan binalarla ilgili sorumlulukları bulunan kişiler hakkında başlatılan soruşturmalar sürüyor. Bu bağlamda da en büyük delil enkaz. Savcı, mühendis ve mimarlardan oluşan bilirkişi ekipleri her bir enkazdan karot örneği alıyor. Bunlar üzerinden şuna bakılacak: Binanın statiğinde, mühendisliğinde bir problem var mı, kullanılan malzeme yönetmeliğe uygun mu değil mi? Bu bina için kullanılması gereken malzeme mi? Yani yapım aşamasında bütün faillerin sorumlulukları ve kusurları ayrı ayrı tasnif edilecek enkazdan alınan bu örneklerle. Kimler olabilir? Birinci sırada müteahhitler var. İkinci sırada da yapı denetim uzmanları geliyor. Çünkü onlar kâğıt üzerinden bu inşaatları onaylamak için bulunmuyorlar. Varsa projeye bir aykırılık ya da yönetmeliklere uygun olmayan malzeme kullanımı onu tespit edip, müdahale etmek durumundalar. Nasıl yaptıkları da ortada. Tabii bunun bir de denetlemeyeni denetlemeyen belediyeler, kamu idaresi boyutu var. Onun için de herkes bu acıyı ortaya çıkaran anlayışın her boyutuyla emsal mahiyette cezalandırılmasını istiyor, bekliyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Yaşanan can kayıplarında ihmali, kusuru ya da kastı olanlar varsa bunların hesabını hukuk önünde sormak da boynumuzun borcudur. Bu konuda kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız” dedi. Gerçekten de bu olmalı ki böyle acılar artık yaşanmasın.

Haberin Devamı

Malum, 1999 depremi sonrasında da halk müteahhitleri kötü işçilik, ucuz ve yetersiz malzeme kullanmakla suçlayarak tepki göstermişti. Kamuoyu baskıları sonucu 2100 kadar dava açılsa da 1800 dava yasal boşluklar nedeniyle düştü. Kalan 300 davadan sadece 110’u ceza ile sonuçlandı ve bu cezaların çoğu ertelendi. 195 kişinin ölümüne neden olduğu iddiasıyla yargılanan ve 18 yıl 9 ay hapis cezası alan, ancak bu cezanın sadece 7.5 yılını hapis yatan müteahhit Veli Göçer ise inşaat ve arsa ofisi şirketini yeniden açtı. Dolayısıyla, yaşadığımız bu felaket nedeniyle süren deprem soruşturmaları sonuçlandığında savcıların iddianameler hazırlarken sanıklara hangi suç isnatlarını yöneltecekleri sorusu büyük önem taşıyor. Suçlamalar “olası kast” mı, yoksa “taksir” başlığından mı tanımlanacak konusu yani. Olası kast ifadesinde eylemi gerçekleştiren failin, eylemi nasıl gerçekleştireceğini ve öngördüğü neticenin meydana gelmesini kabullenmesi, bilinçli taksirde ise failin neticeyi öngörmesine rağmen sonucun gerçekleşmeyeceğine inanarak hareket etmesi söz konusu. Ki bu anlamda da deprem davalarındaki Yargıtay kararlarına bakıldığında da genel temayül bilinçli taksir yönünde. Bu da fail hakkında sebebiyet verdiği bütün ölümler için 3 yıldan 22.5 yıla hapis cezası demek. Ama olası kast durumunda ise her bir ölüm için 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası, ömür boyu hapisten çıkamamak var. Türkiye’nin en deneyimli ceza hukukçularından Prof. Dr. Ümit Kocasakal anlatıyor:

Haberin Devamı

“Yargıtay kararlarında bilinçli taksir daha ağır basıyor, öne çıkan bir şey ama şimdi içtihat değişikliği olur mu, tekrar ele alınır mı? Bakın çok basit; eğer o öngördüğü neticeyi demirden çalarak şu, bu göze alıp kabullenmesi bir umursamazlık, bir kayıtsızlık. Göze alıp kabullenme de bu zaten. Varsa, öyle bir şey olduğu kabul edilirse, tabii ki bu durumda olası kast olur. Aksi halde, bilinçli taksir olur. Bu teknik hukuk, bununla ilgili değerlendirmeyi bırakalım yargı yapsın. Yargı zaten Türk milleti adına karar vermiyor mu? Aslında deprem ülkesi olduğumuz için depreme özel ayrı bir ceza normu düzenlenmeli. Bir tehlike suçu olarak binayı imar mevzuatına aykırı inşa etmek başlı başına suç olmalı. Yani binanın yıkılması birilerinin ölmesi falan gerekmiyor ama birileri de ölürse ağırlaştırıcı sebep olsun.”

Haberin Devamı

Geçmiş davalarda depremin suçlu olduğu durum da var mı?

“Oradaki mesele şu: Deprem öyle büyük bir şiddette olur ki mesela siz bütün kurallara uysanız, binayı en mükemmel, en iyi şekilde yapsanız dahi yine o bina yıkılacak idiyse, artık kişinin bir kusuruyla meydana gelen ölüm arasında illiyet bağından bahsedilmez. Doğrudan doğruya depremin yol açtığı bir şey olarak kabul edilir. Hatta bir nevi de kusurluk bakımından bu kaza ve tesadüftür. Ceza hukukunda kaza ve tesadüf dediğinizde, hiçbir kimse tarafından öngörülemeyen ya da öngörülse dahi önlenemeyen, dolayısıyla kişinin kusurunun rol oynamadığı duruma biz kaza ve tesadüf diyoruz.”

Bu deprem ve yıkımlar için bu denilebilir mi?

“Bu deprem için onu söyleyemeyiz. Niye? Çünkü aynı bölgede yıkılmayan binalar varken başka binalar yıkılmışsa, ölüme yol açan şey deprem değil binanın yıkılması, dolayısıyla o binanın yapımındaki kusur olmuş oluyor. Bizatihi bu şekilde yıkılması delil zaten. Bu durumda da herkes kendi kusurunun, fiilinin bedelini ödemeli. Birileri hukuken cezalandırıldı diye bunun diğer bedellerinin ödenmesinden vazgeçilmemeli. Faturalar birbirine karıştırılmamalı. Herkes kusuru kadar cezasını görmeli!..