Şimdilerde istifalar, olası istifa söylentileri, karşılıklı vefa-vefasızlık suçlamalarıyla çok konuşulan, tartışılan CHP, tam 26 yıl önce bugün (18 Şubat 1995) merkez solda birlik adına SHP ile bütünleşmişti. O güne dönük atılan başlıklar ve yapılan yorumlar da “Nihayet birleştiler” şeklindeydi. Çünkü çatının adı ve delege hesapları üzerine süren tartışmalara rağmen kucaklaşma yaşanmıştı. Tabii kişisel siyasi fedakârlıklarla. Çeyrek asır öncesine dönelim:
27 Mart 1994 yerel seçimlerine üç parça halinde giren merkez sol partilerin toplam oy oranları 1989’a göre 11 puan geriledi. Bir önceki yerel seçimin galibi olan SHP de çok büyük oy düşüşüyle elinde bulundurduğu büyük şehirleri kaybetti. Bunun üzerine sol partilerin birleşmesi gündeme geldi ama DSP buna yanaşmadı. 6 Kasım 1994’te SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından “Birleşme Protokolü” imzalandı ve “Bütünleşme Kurultayı”nın 28 Ocak 1995’te yapılması kararlaştırıldı. Ancak Baykal ile Karayalçın genel başkanlık ve birleşmenin hangi partinin çatısı altında olacağı konusunda anlaşamayınca kurultay gerçekleştirilemedi. Daha sonra Karayalçın ve Baykal’ın Hikmet Çetin isminde uzlaşmaları üzerine 18 Şubat 1995’te gerçekleşen “Birleşme Kurultayı”nda da 1003 delege birleşmenin CHP, 635 delege de SHP çatısı altında olması yönünde oy kullandı. Hikmet Çetin de oy birliğiyle CHP’nin 5. Genel Başkanı oldu. Kurultayda verilen ortak mesajın özü de şuydu:
“Sosyal Demokratları kendisiyle vuruşan, uğraşan kısır döngüden kurtaracağız.”
Yani bugünkünün tam tersi bir mesaj ve görüntü söz konusuydu. Gerçi bugün yeni sistem nedeniyle farklı partiler olsa da bölünme olmaz diyenler de var ama olası toplama, çıkarma hesaplarının hangi ittifaka ya da ittifaklar içindeki hangi partiye yarayacağı tartışmalı. O nedenle de ayrılıklar ve de bölünme olasılığının yaratacağı riskler geçmişteki gibi hâlâ geçerli. Dolayısıyla, dün eski Genel Başkan Hikmet Çetin’i aradım ve hem o günleri hem de CHP’nin bugünkü görüntüsünü sordum. Öncelikle birleşme günlerine değinen Çetin’in, yanıtları şöyleydi:
“O dönemde ben aslında bir seçimi geçirmek istiyordum çünkü 10 aylık süre içinde SHP ile CHP’nin tabanda birleşmediğini gördüm. Nitekim adaylar saptanınca da SHP’lilerden beş altı kişi vardı ve tamamı dışlandı hatırlarsanız. 1995 seçimlerini söylüyorum. Onun için ‘Bazı arkadaşlarla da beraber bir dönem daha bana müsaade edilirse, bir seçim götüreyim’ dedim. Hatta yakınımdaki arkadaşlara şöyle bir şey de söyledim, ‘Yüzde 29.9 alırsam, bırakacağım’ diye... Kendime yüzde 30 hedefi koymuştum. Ama olmadı, arkadaşlar aday olmaya karar verdiler, ben de kurultayda bir veda konuşması yaparak, adaylıktan çekildim. Ve 1995 seçimlerinde CHP üzülecek şekilde son dakikada yüzde 10’u aştı, gece yarısı 10 küsurla geçti barajı çünkü taban birleşmemişti. Sonunda o 1999’da baraj altına kadar da götürdü.”
Peki ya bugün? Yüzde 25 bandında sıkışan ve istifalarla daha da zorlanacağı iddia edilen bir CHP söz konusu?
“Bugün kritik bir dönemden geçiyoruz; ben tabii ki insanların partiden istifalarına kişisel bir tercihtir, hiçbir şekilde de karşı çıkmam ama bazı gerekçelerinin söylenmesini yadırgıyorum. Yani söylenmeyecek birkaç ifade var. İşte ‘Atatürk’ten uzaklaşıldı’, ‘Bak işte HDP’yle iş birliği yapılıyor’ falan gibi. İstifa kişisel kararlarıdır, saygı duyuyorum ama ayrılırlarken partiyi bazı konulardaki suçlamalarına katılmıyorum. Tabii ki benim de partide çok eleştirdiğim taraflar var, başından beri var. Dikkat ederseniz, ben zaten o nedenden dolayı da aktif siyaseti bıraktım. İstifa ve ayrılmaya söyleyecek hiçbir şey yok, herkesin özgür iradesidir ama keşke partiyi bu kadar olmayacak şeylerle suçlamasalardı. Bunu yadırgadım, onun dışında saygı duyuyorum.”
Kutsal değerlerin siyaset dilinden çıkarılması gerektiğine dikkat çeken Çetin, devam ediyor:
“Türkiye’de hepimizin değeri veya kutsalı olan iki konu var: Biri Atatürk, diğeri inanç. Eğer biz bu kutsallara saygı duyuyorsak, bunların siyaset dilinden ve günlük bu tartışmadan çıkarılması lazım. Bunlar bizim kutsallarımız. Herkesin bunlara değer vermesi lazım, herkesin bunlara saygı duyması lazım. Ve bunları mutlaka siyaset dilinden çıkartması lazım. Hepimizin kutsalı olan bunlar üzerinden kimsenin siyaset yapmasını uygun görmüyorum.”
İnce krizinde Karayalçın ile birlikte aracı olacağınız konuşuldu?
“Geride kaldı onlar. Yapacak bir şey yok artık bu noktadan sonra.”
Geçmişte parçalanmadan ders alıp birleşme kararı alan CHP’de bu ayrılıklar ne anlama geliyor?
“Hepimizin parti yönetiminden de kişilerden de şikâyetlerimiz olabilir fakat Türkiye çok ciddi bir aşamadan geçiyor. Önümüzde bir anlamda demokrasiyle ilgili, insan haklarının geleceğini de ilgilendiren çok kritik bir seçim var. Bu dönemde ayrılmayı ben uygun görmüyorum.”
CHP’ye dönük bölünme iddiaları da var?
“Ben tahmin etmiyorum, bölünmez CHP. 17 kişi ayrılacak dediler, Bolu Belediye Başkanı gidecek dediler, şu dediler, bu dediler... Kimse gitmedi. Bu aşamada ben CHP’lilerin partiyi bırakacaklarını sanmıyorum.”
Geçmişte yüzde 30 hedefi koyan bir Genel Başkan olarak, CHP’nin yüzde 25 bandında sıkışmasına ne diyorsunuz?
“O konuda bir şey söylemeyeyim. Hayırlısı olsun...”