Geçen yıl bu günlerde 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin sadece ülkenin değil siyasi partilerin “bekasıyla” ilgili boyutunu da tartışıyorduk. Bu bağlamda da sandık sonuçlarına odaklı 1 Nisan 2019’a dönük bazı liderlerin siyasi geleceğini de kapsayan fazlasıyla senaryo dillerdeydi. Özellikle de Kılıçdaroğlu açısından.
Kaybederse koltuk gider deniliyor, bırakması durumunda bir olağanüstü kurultayla 4-5 adaylı genel başkanlık seçimi yaşanacağı konuşuluyordu. Şimdilerde ise kuruluşundan bugüne 36 olağan ve 19 olağanüstü kurultay gören CHP, 37. Olağan Kurultay için gün sayıyor ama partide kronikleşmiş genel başkanlık
çekişmeleri ve hesaplarının esamesi yok. Yerel seçimlerdeki sonuçların, yani seçmenin ya da sandığın kerameti işte...
Dolayısıyla da bir kurultay öncesinde Kılıçdaroğlu uzunca bir zamandır pek fazla tanık olmadığımız kadar partiye hakim, hatta tek ses görüntüsü veriyor. Evet, CHP Milletvekili Aytuğ Atıcı kurultayda Kılıçdaroğlu’na karşı aday olacağını duyurdu ve onun dışında da Selin Sayek Böke, İlhan Cihaner, Fikri Sağlar ve Umut Oran gibi isimler de konuşuldu konuşuluyor ama öngörüler daha çok Muharrem İnce’nin dediği gibi bunun “Kurultay değil demokrasicilik oyunu” olduğu şeklinde. Hem partideki delege yapısı hem de siyasetin genel havası açısından. Niyesini dün konuştuğum CHP’nin önde gelen bir ismi anlatıyor:
“Kemal Bey listesini yapar, çıkarır, hiçbir şey değişmez. Hele de siyasette durumlar böyle gittiği müddetçe. Çünkü şundan dolayı; Kemal Bey konuşmalarında Tayyip Erdoğan’a vuruyor. Tayyip Erdoğan de Kemal Bey’e vuruyor. Şimdi burada sesini çıkardığın zaman parti içerisinde sanki Tayyip Erdoğan’dan yanaymış gibi bir hale geliyorsun. Onun için kimse ses çıkaramıyor şu anda. CHP yönetimi de bunu kullanıyor ve bilerek yapıyor bence...”
Gerginlik kullanılıyor anlamında mı?
“Kesinlikle ciddi baskı bu. Genel Başkan hakkında şu yanlış oldu, bunu böyle yapmayın diyecek olursan, hain oluyorsun. Onun için bu ciddi psikolojik etki.”
Adaylar konuşuluyor ama?
“Yeterli imzayı bile toplayamazlar. Genel başkan adayı olup da kendi ilini arkasına alan adam var mı? Nereden, kimden imza alacaklar? En ciddi aday Yalovalıydı, o da bıraktı.”
Niye bıraktı?
“Öyle bir güç yok arkasında. Kemal Bey her yere atama yaptı. İstanbul’da Cemal Canpolat adaydı, başkaları vardı, Canan Hanım’ı destekleyin, aday olmayın dedi, hepsi geri çekildiler. Ankara’da mevcut il başkanı adaydı, olma denildi, yeni aday konuldu. İzmir’de de aynısı oldu. İstanbul, Ankara, İzmir’i aldığın zaman zaten delegasyonun yarısını götürmüş oluyorsun. Şimdi bu gücü gören Anadolu bakıyor ki o güç neredeyse, kendisi de ona göre adaya çalışıyor. Dolayısıyla, kurultay şimdiden bitmiş oldu.”
Kemal Bey tek aday mı o zaman?
“Şu olabilir. Kemal Bey, el altından şu adaya destek verin, yüzde 6-7’lik oranda imza atılsın der. O aday yeterli imzayı alır, çıkar kurultayda konuşur, sonrasında vazgeçtim diyebilir veya devam eder, böylece demokratik bir seçim gözükür. Yani tek aday olmaması için böyle bir tezgâh kurulabilir. Ama tezgâhtan öteye geçmez o iş.”
Kılıçdaroğlu çok güçlü pozisyonda yani?
“Çoktan bitti bu kurultay. Tartışmasız... İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya yetiyor zaten. Bunun üzerine 130 tane milletvekili koy, 60 PM üyesinden hadi in 40 tanesini koy, şu anda bunlar doğal delege. Kemal Bey otomatik olarak kazandı. Kurultay il kongreleriyle beraber bitti, bundan sonrası formalite...”
Peki ya Parti Meclisi o seçimde de çekişme yaşanmaz mı? Yanıtlar devam ediyor:
“Hiçbir şey olmaz. Bireysel olarak listeyi delmeye çalışırlar ama bu zor, daha doğrusu, Kemal Bey’in yapacağı listeye bağlı. Mehmet Bekaroğlu gibi partililerin tepki vereceği adayları koyarsa onları silip, yerine yazarlar. Başka türlü delinmez liste. O da önemli değil. Sonuç itibarıyla 60 kişilik PM’de 5 tane delse ne olur, 10 tane delse ne olur? Zaten PM’nin bir önemi de kalmadı. Yarısı muhaliflerden olsa ne değişir? Eskiden PM genel başkan yardımcılarını genel sekreteri falan seçiyordu. Şimdi genel başkan seçiyor. Yani genel başkan PM’ye 20 tane adam sokarsa, onları da merkez yürütmeye getirirse, bu işin hiçbir hükmü olmaz. PM şu anda yılda iki ya da üç kere toplanıyor. O da iki ya da üçer saat sürüyor, bir saatinde de genel başkan konuşuyor. Havanda su dövüp kalkıyorlar.”
PM’de çoğunluk muhalefete geçse de anlamı yok anlamında mı?
“Aynen öyle. Bu bireysel kavga oldu. PM’ye gireyim de gittiğim zaman kendi ilimde ‘Üst kurul üyem hoş geldin’ desinler, onun kavgası, başka bir şey değil. Yoksa siyasette önemli bir makam olma özelliğini çoktan kaybetti...”