Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Demokrasilerde muhalefet, özellikle ana muhalefet iktidarın alternatifidir. Kendini, ilkelerini, topluma sunar ve vatandaşı, seçmenleri ikna etmeye çalışır. Dolayısıyla iktidar olmak isteyen bir siyasi parti ya da partiler öncelikle bir hedef koymak ve bunu çok net bir şekilde halka anlatmak zorunda. Neyi nasıl yapacağı konusunda farkını fark ettirmek ve toplumun güvenini kazanmak durumunda. Peki 31 Mart yerel seçimlerinde gelen başarıyla özgüveni artan ana muhalefet partisi CHP’de “iktidar hesapları”na dönük böyle bir emare, faaliyet var mı? Var ama bu ülkeye değil yine partide iktidar olmaya yönelik… Biri “Kalk, o koltuk benim hakkım” inadında, diğeri “Değişimse gerekeni yaptım, başarıya koşuyoruz” iddiasında. Gözlerini ülkenin en tepe koltuğuna diken iki büyükşehir belediye başkanı da seçildikleri illerin sorunlarına kafa yormaktan ziyade, cumhurbaşkanlığı adaylığı için birbirleriyle yarış halindeler. Yani hepsi birden “Omuz omuza verelim, biz nerede hata yaptık, halktan nasıl koptuk”, “oylarımızı daha nasıl artırabiliriz”, deyip ortak çözüm üretmek yerine, bildik “Sen değil, ben olayım” ya da “koltuk benim hakkım” mantığıyla hareket ediyorlar. Üstelik bunu her siyasi aktörün çevresindekiler de “kendi koltuklarını korumak” ya da garantilemek güdüsüyle körüklüyor. Sonra da CHP adına birileri de çıkıp diyor ki; “asayiş berkemal” bunların hepsi partiyi karıştırmak, yıpratmak, iktidar yürüyüşünü engellemek isteyenlerin çıkarttığı söylentiler ve buna bağlı yaratılan kasıtlı tartışmalar... O da olabilir ama bu gibi tartışmaların kaynağının bizzat CHP’lilerin yaptığı açıklamalar ve hamleler olduğu da ortada. Durduk yerde kimse birtakım iddialar ortaya atmıyor açıkçası...

Haberin Devamı

★ ★ ★

Mesela CHP denildiğinde son günlerde en çok ne konuşuluyor, tartışılıyor? Cumhurbaşkanlığı adaylığını çok isteyen isimlerden İmamoğlu’na siyasi yasak olasılığına karşı CHP’de hangi seçeneklerin gündemde olduğu… Siyasi yasak kararı halinde “İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığının hemen ilan edilmesi”, erken seçim baskısı ve Anadolu’yu dolaşarak kamuoyu baskısı oluşturulması gibi birçok seçeneğin değerlendirildiği. Hatta İmamoğlu’na destek amacıyla bazı belediye başkanlarından tepki istifaları geleceği de söyleniyor. Bunları konuşan, tartışanlar da kim? CHP’nin bizzat kendisi. Hem de üretilmiş bir söylenti üzerinden.. Söylentide malum. İmamoğlu’nun YSK üyelerine hakaret suçlamasıyla yargılandığı davada verilen “siyasi yasak” kararının onanma sürecinde hakimler değerlendirme aşamasına gelmiş, ikiye bir sonuçlanmış, diğer hakimi ikna edip oy birliği için bekleniyormuş.. Hep miş, muş durumu çünkü İmamoğlu’nun avukatlarına göre, böyle bir gelişme söz konusu bile değil. Yani ortada henüz görüşme, onanma falan gibi bir durum yok, cumhurbaşkanlığı seçimi derseniz, bir değişiklik olmazsa daha 3,5 yıl var ancak CHP ülkenin çok önemli meselelerine çözüm üretmek, bunları anlatmak yerine ısrarla cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışması gibi bir sarmaldan çıkmak istemiyor… İmamoğlu mu yoksa Yavaş mı olur ya da bu kaotik durum nedeniyle her ne kadar “aday değilim” dese de Genel Başkan Özel’in adaylığı hiç de sürpriz olmaz diye. Yine Özel’in İmamoğlu ve Yavaş ile yaptığı, yapacağı her görüşmenin konusu da cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu ağırlıkla. Dolayısıyla CHP hep kişiler ve onlara bağlı hesaplar üzerine konuşmaktan, ülke sorunlarına, sokağın, vatandaşın sıkıntılarına çözüm üretmek ya da umut olmak noktasına gelemiyor bir türlü… Tıpkı daha önceki 6’lı masa örneğinde olduğu gibi...

Haberin Devamı

★ ★ ★

Haberin Devamı

Siyaset bu, CHP’de çok seslilik var denilebilir. Nitekim CHP’liler diyorlar da. Ancak CHP’de adı geçen başat aktörlerin hepsi o kadar istekli ve hırslılar ki. Kim kimle beraber, neyin peşinde her şey karma karışık. Bazıları buna CHP’nin normali diyor ama saflar son derece oynak ve güven verici değil. Herkes 2028’e giden yolda kendine uygun kilometre taşlarını döşemekle meşgul… Bu durumda da CHP adına kritik olan soru da belli. Birbirlerine güvenmeyen, birlik görüntüsü vermeyen, hele de sokağa, vatandaşa dokunmayan, kişisel ikbal hesaplarının daha öncelendiği bir partiye vatandaş, seçmen nasıl güvensin?...