Tüm dünya koronavirüs salgınına karşı büyük bir mücadele yürütürken bilim insanları da virüsün RNA’sı ve yayılım özelliklerine odaklanmış durumda. Bu bağlamda da dedektif gibi iz sürerek hangi ülkelere nasıl yayıldı, ne kadar mutasyona uğradı, ülkeler arasında virüsün etkileri açısından farklılıklar var mı gibi birçok soruya yanıt arıyorlar. Çünkü bu konuda değişik örnekler söz konusu. Hem virüsün hedef kitlesi hem de semptomları ve sonuçları açısından. Nitekim Sağlık Bakanı da son açıklamasında “Çin’den gelen ilk veriler sadece daha çok yaşlıları tutan bir hastalık gibi izlenim bırakmıştı. Şu anda her yaşta olağanüstü bir hızla bulaşabilen bir virüsle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz” sözleriyle bu noktaya dikkat çekti. Dolayısıyla da salgının başladığı ilk günlerde koronavirüsle ırkların genleri arasındaki bağlantı tartışmaları gibi şimdilerde de virüsün yayıldığı ülkelere göre değişen formuna, çeşitlerine dönük öngörüler gündemde. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü’nde 1998’den üç yıl öncesine kadar salgın hastalıklar ve virüslerle ilgili Tanı, Sınıflandırma ve Değerlendirme Bölüm Başkanlığı (virüsleri isimlendiriyor, tanı kriterlerini belirliyor) görevini yürüten Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün diyor ki:
“Çin’de çıktığından beri bu virüs dünyayı dolaştı. Avrupa’ya geldi, ABD’ye gitti, Avustralya’ya gitti. Hong Kong’da, Tayvan’da, Japonya’da, Kore’de, Nepal’de bunların hepsi aynı tür virüs. Bu Tayland’a, Singapur’a, Avustralya’ya gittiğinde biraz değişiyor. Suudi Arabistan’a, Kuveyt’e gittiğinde orada da değişiyor. İran’daki farklı bir virüs, Avrupa’daki, Fransa’da farklı bir virüs, İtalya ve İsviçre’de farklı bir virüs, Portekiz ve Yunanistan’da farklı bir virüs. Afrika, kuzey Arap ülkelerinde gördüklerimizde farklı bir virüs, ABD’de gördüğümüz ise tümüyle farklı bir virüs...”
Bu ne demek?
“Bu bir RNA virüsü. Nükleik asit. Virüs başka ortamlara gittiğinde bir şekilde RNA’sı değişiyor. RNA’ları çok kırılgan. Grip aşıları da öyledir ya her sene yeni grip aşısı yapılır.”
Farklılığın insan genleriyle alakası var mı?
“Bin bir suratlı bir virüs diye düşünün bunu. Değişik yerlere giderken bir şekilde değişmiş formu dağılıyor. Artık o virüsün kendisine, bulaştığı insana ve olduğu ülkeye bağlı olabilir. O yüzden bazıları Türkiye’ye gelmez falan diyorlardı, ona da bağlı olabilir ama sonuçta geldi. İlla o olacak diye bir şey yok. Ama virüsün geniyle çevre arasındaki etkileşme bunlara sebep oluyor. Belki virüs havada asıl kaldığı zaman ultraviyole ışınına ya da X ışınına maruz kalıyor. O yüzden RNA’sı bozuluyor. O gidiyor, bir insana bulaşıyor. Kendini yeniden üretmek için insanları kullanıyor.”
Bundan İtalya ya da ABD’deki daha öldürücü, İran’daki daha farklı anlamı çıkar mı?
“Şu anda onu söylemek zor. Bütün herkesten virüs analizleri yapılamadı. Sadece virüsün alt tipini izole eden ülke örnekleri var. Şimdi Türkiye’de virüsü izole etti ve gen tipine bakacak. Bizimki nereden geliyor onu bulmuş olacağız. İran’a mı benziyor veya Türkiye’ye İran’dan gelenler mi, Çin’den gelenler mi getirdi yoksa umreden ya da Avrupa’dan dönenler mi taşıdı öğreneceğiz. Bunları bilmek önemli, ondan sonra kliniğiyle bağdaşıyor mu ona da bakılacak. Klinik açısından baktığında bu virüsün en çok göze çarpan özelliği yüzde 11 hastaneye düşürüyor, yüzde 2-3 de öldürüyor. O yüzde 2-3’lük kesim içerisinde en çok dikkatimizi çeken de solunum yetmezliği yani akciğerlere giriyor zatürre yapıyor, bronşit yapıyor ve akciğerler bir anda su topluyor, kişi artık geri dönülmez bir şekilde hava açlığına giriyor.”
Peki, virüsün nereden geldiğini bilmenin ne yararı olacak? Sorun çözülecek mi? Üstün devam ediyor:
“Nereden geldi, nasıl yayıldı, onun kökenini bulacağız. Mesela İran’dan gelen daha fazla öldürücü olabilir veya Suudi Arabistan’dan gelenler daha çok kalbe gidebilir. Japonya’dan gelenler beyni etkileyebilir gibi. O tür şeyleri şu an bilmiyoruz. Bunların hepsi araştırma yapmak için bir temel veriyor, o kadar. Ama aşı ve plazma serumu geliştirecek olursak, bu varyasyonu göz önüne almak gerekir. Yani diyelim ki Kızılay hiperimmün serum yaptı. İran’dan gelmiş vakaya Amerikan serumu verirsen iyileşmez. O açıdan önemli. Plazma işi kanamalı hastalarda, hemofili de iyi çalışıyor, kuduzda da çok iyi çalışıyor ama diyelim ki İran’dan gelen virüsle hastalanan bir kişiye Almanya’dan plazma getirecek olursak, işe yaramama ihtimali çok daha fazla.”
Aynı durum ilaçlar için de söz konusu mu?
“Şu anda gerçekten antiviral olup, bu virüsü öldüren bir ilaç henüz yok. Sadece virüsün hücre içerisinde çoğalmasını yavaşlatan ilaçlar var ve onların da ülkelere göre değişik bu alt tiplere nasıl etki edeceğini bilmiyoruz henüz. Olabilir de olmayabilir de...”