TSK, bölücü terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’taki terör yuvalarını yok etme kararlılığını Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım operasyonlarıyla bir kez daha gösterdi, gösteriyor. Tabii bu arada istihbari başarı, askeri güç ile teknoloji konusundaki imkân ve kabiliyetini de. Şöyle ki; daha ilk anda Metina, Avaşin-Basyan’da 500’e yakın hedef karadan ve havadan nokta atışlarla vuruldu. Ardından ATAK helikopterleri, İHA ve SİHA’larla desteklenen komandolar hava hücum harekâtı ve karadan bölgeye sızarak çok sayıda teröristi etkisiz hale getirdi. Hem de bölgede cirit atan ve alenen PKK’yı koruyup, kollayan CIA, MOSSAD’a rağmen. Yani hedef tespiti ile imhasında MİT ve TSK öyle gizli, öyle seri hareket etti, ediyor ki ABD ve İsrail ajanlarının dahi haberi olmadı, böylece teröristler de kaçamadı. Tıpkı diğer “Pençe”lerde olduğu gibi. O nedenle TSK’nın operasyonları sadece bölücü terör örgütüne, teröristlere değil, onları koruyan, kollayan ülkelere ve onların gizli servislerine de çok net mesajlar içeriyor. Hem nokta hedef tespitleri hem de harekâtın şekli ve sonuçları açısından. Çünkü Türkiye son 35 yılda Kuzey Irak’a 20’ye yakın küçük, orta veya büyük çaplı sınır ötesi operasyon yaptı. Ama belirli bir süre sonra arama tarama, temizlik faaliyeti bitirilip geri dönülüyor, sonrasında da teröristler o bölgeyi tekrar işgal ediyordu. Şimdilerde ise terörist temizliğiyle birlikte kontrol altına alınan yerlerde üs bölgeleri oluşturuluyor ve Silahlı Kuvvetler unsurları konuşlandırılıyor. Yani kalıcı olunuyor. Dolayısıyla da PKK’nın alan hâkimiyeti daraltılıyor, varlığı engelleniyor. Bu bağlamda hedef de belli. Terör örgütünün yuvalandığı diğer bölgeleri de kontrol etmek ve oralarda da üs bölgeleri oluşturmak. Sonuçta da 35-40 kilometre derinlikte yani Türkiye sınırından 35-40 kilometre güneyde, sınırdan öte yanda bir hat çizerek ülke sınırlarını uzaktan kontrol etme imkânı bulmak. Böylece teröristlerin yurt içine giriş çıkışlarını da engellemek. Tabii nihai hedef de Kandil’i hepten söndürmek. Ve bugüne dek yerleri bulunamaz, hele de kendileri açısından karargâh olarak gördükleri yerlerde onlara kimse erişemez diye gizemli havaya sokulan birçok teröristi nokta atışlarla yok ettiği gibi en tepe isimler Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ı da susturmak. Yani sıra yılanın başının ezilmesinde. Dolayısıyla bu operasyon Türkiye’nin bataklığı kurutma kararlılığındaki bir adımı daha diye de nitelenebilir. Onun içinde sınırın öte yanında öngörülen güvenli ya da tampon bölgenin tamamlanmasına dönük bu veya buna benzer başka harekatların olacağı da çok açık ve net...
Çünkü; terörle mücadelede dört faktör çok önemli. Birincisi terörü kaynağında kurutma. Bunun için teröristlerin barındığı, yuvalandıkları kampları olan yerleri kontrol etmeniz ve orada bulunmanız gerekiyor. Yani pençenizi atmak ve oradan ayrılmamak. Çünkü terör akışkandır gelir oraya tekrar yerleşir. TSK bunu başarıyla yapıyor. İkincisi terör örgütünün sözde lider kadrosunu etkisiz duruma getirmek şu anda nokta istihbaratı ve vuruşlarla Türkiye bunu da yapıyor. Hem Kuzey Irak’ta hem Güneydoğu’da. Üçüncüsü de terör örgütüne katılımı engellemek. Çünkü terör örgütü kaybını yeni katılımlarla gideriyor. Şu anda yetkili makamların açıkladığına göre örgüte katılım minimum düzeye inmiş durumda. Yani artık örgüt eskisi kadar gençleri kandıramıyor, dağa kaçıramıyor. Bunda da Diyarbakır HDP İl binası önündeki ailelerin evlat nöbetinin çok büyük etkisi oldu. Bir başka deyişle İçişleri Bakanlığı’nın o yöndeki psikolojik mücadelesi son derece başarılı sonuçlar verdi, PKK ve türevlerinin bölgedeki baskısı kırıldı. Dolayısıyla burada da tam başarı var. Yani Türkiye terörü kaynağında kurutma, sözde lider kadrosunu etkisiz duruma getirme ve katılımı önleme açısından son derece etkili, bunun sonuçları da ortada. Ancak terörü teröristi hepten yok etme konusunda dördüncü ve en önemli ayak olan lojistik desteğin kesilmesi konusunda ise sıkıntı söz konusu. Çünkü ABD’nin DAEŞ’le mücadele yutturmacasıyla Fırat’ın doğusundaki PYD/YPG’ye verdiği her silah, her mühimmat veya kıyafet, teçhizat, para terör örgütü PKK’ya akıyor. O silahların namluları da NATO’da müttefiki olan Türkiye’nin askerine ve masum sivillerine yöneliyor. Yani bugüne kadar on binlerce insanımızın ölümüne neden olan terörü, teröristi ABD besliyor ve kolluyor. Sonra da geçmişi yüz karası kan, zulüm ve katliamlarla dolu olan o ABD, hiç utanmadan, sıkılmadan 1915’de yaşanan olaylara soykırım diyerek Türkiye’ye ayar vermeye kalkıyor. Hem de bütün tarihi deliller ve bilgilerin bunun bir soykırım olmadığını ortaya koymasına rağmen...