Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Libya ile yapılan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’yla Doğu Akdeniz’deki bütün dengeleri değiştiren Türkiye şer ittifaklarına karşı sahada üstünlük kazandı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Doğu Akdeniz’de saf dışı bırakma planları, oyunları bu hamleyle altüst oldu, çöpe gitti. Ancak Atina yönetimi kendisinin ve tüm dünyanın koronavirüsten kırıldığı şu günlerde dahi Türkiye karşıtı adımlarına devam ediyor. Örneğin, daha birkaç gün önce Yunanistan ve GKRY, Doğu Akdeniz konusunda Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile diyaloğa girmek yerine, konuyla ilgisiz bölge dışı aktörlerle Libya konusuna yine burnunu soktu. Daha doğrusu, sokmaya çalıştı ve anında da Türkiye ile Libya’dan gereken yanıtı aldı. Bu arada da Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin 100’den fazla STK ile birlikte Yunanistan’ın bir oldubittiyle başlattığı ve on yıllardır sürdürdüğü Ege adalarındaki işgalini BM, AB ve uluslararası yargıya taşıyacağı haberleri geldi. Dolayısıyla da Atina’nın zaten bozulan kimyasını hepten altüst edecek gelişmeler olabilir. Hele de uluslararası antlaşmalardaki Adaların Silahsızlandırılması boyutu dikkate alındığında. Niyesini Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Genel Sekreteri ve Washington eski Deniz Ataşesi emekli Kurmay Albay Mehmet Asal anlatıyor:

Haberin Devamı

“Silahsızlandırmaya konu olan Ege Adaları üç grupta mütalaa edilir. Birinci grup Boğazönü Adaları’dır. Bunlar Limni ve Semadirek... Doğu Sporad Adaları diye anılan adalar; Midilli, Sakız, Sisam Nikaris ve Güney Sporad Adaları yani 12 Adalar, Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşı esnasında elimizden çıkmıştır.

12 Adalar İtalya tarafından işgal edilmiş, 1947 Paris Antlaşması ile askersizleştirilmek kaydıyla Yunanistan’a bırakılmıştır.

Balkan Savaşı sırasında elimizden çıkan Doğu ve Güney Sporad adalarının da 1923 Lozan Sözleşmesi ile askersizleştirilmesi kayıt altına alınmıştır.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sınırının henüz bir anlaşmayla belirlenmemiş olmasına rağmen Yunanistan’ın Ege Denizi’nde bulunan bu adaları mevcut antlaşmalara uymayıp silahlandırması, dahası, sonradan çıkan genel hukuk kavramlarına göre kara suyu, ekonomik bölge ile kıta sahanlığı talebi son derece saçma ve hukuka aykırıdır.”

Haberin Devamı

- Neden?

“Bunların kıta sahanlığı, kara suyu olmaz çünkü bunların egemenliği yok. Silah koydurtmuyorsan, o adaya sen, oraya bir egemenlik hakkı tanımıyorsun demektir. Egemenliği olmayan adanın da kara suyu olmaz. Şu anda biz bu adalara 6 mil kara suyu çiziyoruz. Midilli’ye, Sakız Adası’nın etrafına 6 mil çizip bu Yunan kara suyu diyoruz. Üstelik Yunanlılar bir de 12 mil iddiasındalar ama aslında bir mil bile olmaması lazım. Kara suyu bir egemenlik hakkıdır. Silahsızlandırılan bir yerin de egemenlik hakkı olmaz. Egemenlik hakkını versen adanın silahsızlandırılmasını koyduramazsın anlaşmaya. Bunların silahsızlandırılmasının amacı Türkiye’ye bir tehdit olmasın diye. Dolayısıyla, onun etrafına kara suyu çiz, bir de silah koy oraya, kabul edilemez şeyler zaten.”

Haberin Devamı

Aynı durumun hava sahası için de geçerli olduğunu belirten Asal, devam ediyor:

“Adalar üzerindeki hava sahası da ayrı bir tartışma konusu. Yunanistan benim hava saham 10 mil diyor ve bizim uçaklar 10 mil içine girdiği zaman her seferinde bize nota veriyor. Biz de diyoruz ki 6 mildir senin hava sahan. Ben de diyorum ki 6 mil bile değil sıfırdır, sıfır olmalı. Silahsız bir adanın hava sahası mı olur? Bu adaların üstündeki hava sahasını ve denizi zaten bizim kontrol etmemiz lazım ama biz ihmal etmişiz. Eskiden beri bu konuda hata yapılmış.”

- Bir de kıta sahanlığı tartışmaları var?

“Kıta sahanlığı da ayrı bir konu. Bu adalar zaten Yunanistan’ın olsa bile, anlaşmalarla silahsızlandırılmamış olsalar bile, kıta sahanlığı yok. Çünkü bunlar Türkiye’nin doğal uzantısı üzerinde olan adalar, bunların kıta sahanlığı en fazla kara sularıyla sınırlı olur çünkü kara suyu bir egemenlik hakkıdır, kıta sahanlığı egemenlik hakkı değildir, tamamen yararlanma hakkıdır...”