İdlib’e başlatılan “Bahar Kalkanı Harekâtı” adından da anlaşılacağı üzere Suriye rejiminin saldırganlığını engelleme ve şehit edilen kahraman-larımızın hesabını sormaya dönük bir hamle. Türkiye’nin bu konudaki kararlılığını anlamak için de Milli Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde yer alan şu mesaj yeterli:
“Asil milletimiz emin olsun ki; İdlib’de barış ve huzur için toprağa düşen Aziz şehitlerimizin hesabını sormaya devam edeceğiz!”
Yani ok yaydan çıktı, Mehmetçiğe bu alçaklığı yapan, yaptıran, göz yuman bedelini ödeyecek. Nitekim bu bağlamda da önce misliyle karşılık verme şimdi de adı resmen konulan harekât kapsamında Suriye rejim güçleri TSK unsurlarınca yoğun ateş altında. SİHA’lar da nokta atışlarla önceden belirlenen hedefleri tek tek vuruyor. Hatta Ankara elindeki uzun ve orta menzilli füze sistemlerini de devreye sokmuş bulunuyor. Şu ana dek de rejime ait 2 uçak düşürüldü, 3 hava savunma sistemi ile çok sayıda helikopter, tank, zırhlı araç, mühimmat deposu imha edildi, binlerce rejim askeri Esad’ın generalleri dâhil etkisiz hale getirildi. Bu da harekâtın boyutu ve Türk askerine namlu doğrultmanın karşılığının ne olduğunu, ne olacağını çok net gösteriyor. Bu arada da Rusya’nın kapattığı hava sahasının açılması ya da hava savunma sistemi alınması için ABD ile temaslar devam ediyor. Trump’tan bu konuda gelen son mesaj “Patriotlar için konuşuyoruz” şeklinde. Bu elbette oluyor anlamında değil ve ABD’nin ikircikliği, hesapları malum ama Pentagon’un daha önceki tavrına bakıldığında yine de olumlu bir gelişme. Hele de Patriot değilse bile ABD’nin elinde hava sahasını elektronik harple açabilecek ya da S-400 radarlarını kör edecek imkânlarının var olduğu dikkate alındığında. O nedenle şimdilerde sıfır noktasına gelip havadan ateş desteği veren Türk F-16’larının doğrudan devreye girme durumu da söz konusu olabilir. Tabii bu noktada kritik zamanlama da Erdoğan ile Putin’in yapacağı 5 Mart’taki görüşme… Çünkü sonuca göre farklı gelişmeler yaşanabilir. Dolayısıyla bazılarınca dillendirilen “Türkiye’nin İdlib’de ne işi var” sorusu ve tartışmalarını da irdelemekte yarar var. Genelkurmay İstihbarat eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin, anlatıyor:
“Ne işi var olur mu? Tamam, bir hata yaptık açık kapı politikasıyla 4 milyona yakın göçmen aldık. Şimdi 2 milyon daha göçmen mi gelsin yani. Hem diyorsunuz ki göçmenleri geri göndereceğiz hem de diyorsunuz ki Türkiye’nin orada ne işi var? Göçmenler sınıra dayandı diyelim Türkiye bu tedbiri almazsa orada gerekeni yapmazsa adamlar dinlemezler, yıkar geçerler barikatları, yani önleyemezsin. Öldüremezsin de... Bir de bölgede huzursuzluk var. O bölgedeki radikaller falan gelir Hatay’da konuşlanır orada yeni bir terör örgütü çıkar ortaya, bunların hepsi Türkiye’nin başına bela. Dolayıyla Türkiye’nin bu işi var. Bir de onunla beraber Afrin’i, El Bab’ı ve Telabyad bölgesini elinde bulundurmak suretiyle PYD/YPG’nin koridoruna ve o bölgede bir devlet kurmasına engel oluyor. Yani ne işi varı yok bu kadar basit. Türkiye elinde bulunan bu parçalarla Suriye’nin yeniden şekillenmesinde önemli ölçüde etkili olabilir ve kendine tehdit olabilecek bir durum yaratmayacak şekilde bir çözüm bulur. Türkiye’nin orada bulunmasının nedeni bu...”
Yani?
“Onun için Suriye’de siyasi çözüm oluncaya kadar Türkiye o bölgeden çıkmaz. Çıkarsa o zaman masada etkisini kaybeder. O kadar zayiata masrafa rağmen aynı tehditler tekrar Türkiye’nin başına gelir, aynı şeyler devam eder. Bu bakımdan o bölge çok önemli. O bölgenin kontrolü ve o bölgedeki sığınmacıların barındırılması, Peşaverleşmenin önlenmesi, radikallerin Türkiye topraklarına gelmesinin engellenmesi çok önemli Türkiye için.”
Siyasi çözüm olana kadar Silahlı Kuvvetler harekât bölgelerinden çıkmaz, kalır anlamında mı?
“Çıkmaz, hatta siyasi çözüm değil, siyasi çözüm olduktan sonra gereken planlamalar yapılır, yani seçim meçim olur, ondan sonra çıkar...”