Koronavirüs ile mücadelede Türkiye aşı için gün sayarken hangisi daha güvenli ya da etkilinin yanı sıra, zorunlu olup olmama tartışmaları da devam ediyor. Evet, Sağlık Bakanı Koca bir soru üzerine “Aşının zorunlu olmasını şimdilik düşünmüyoruz. Daha çok, vatandaşımızı ikna ederek kitlesel aşılamayı yapmalıyız” diye ikinci konuya bir ölçüde açıklık getirdi ama sözlerindeki şimdilik vurgusunu da göz ardı etmemek gerekir. Çünkü Kovid-19’a karşı kesin çözüm olarak öngörülen kitlesel bağışık duvarını sağlamak için seçenekler belli. Toplumun büyük çoğunluğuna virüsün bulaşması, yani hastalanması ya da aşı olmak. Dolayısıyla, yaygın uygulanmasıyla birlikte aşının bulaş riskini engelleyeceği net. Ancak hem aşı seçeneklerindeki kafa karışıklığı hem de zaten hep var olan belli orandaki aşı karşıtlığı nedeniyle sıkıntı yaşanacağı da ortada. Dahası, buna bir de Dünya Sağlık Örgütü’nden gelen şu açıklama da eklendi:
“Aşılar harika araçlar ve (salgında) çok yardımcı olacaklar. Ancak artan risk durumunda ve bir çeşit bağışıklık duvarı oluşturmasındaki etkisi hâlâ çok uzakta.”
Yani aşı olmak da sorunun bittiği anlamına gelmiyor. Özellikle de toplumdaki uygulanma oranlarıyla bağlantılı olarak. Niyesini Dünya Sağlık Örgütü’nde uzun yıllar salgın hastalıklar ve virüslerle ilgili Tanı, Sınıflandırma ve Değerlendirme Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün anlatıyor:
“Aşı olmak bir şekilde virüsü aldığında onu öldüreceksin anlamına gelmiyor. Aşı olunca, sen virüsle hasta olmayacaksın anlamına geliyor. Virüs girip ciğerlerinde pnömoni (zatürre), sitokin fırtınası yapmayacak. Bir şekilde enfekte olduğun vakit virüsü daha kolay alt edeceksin ama virüsü o sırada taşıyor olacaksın. O yüzden başkalarına bulaştırabilirsin. Aşı, bulaştırmanı engellemiyor, bulaşma duvarını yapmıyor. Mesela, başka aşılarda vücuda girer girmez virüsü yok ediyor, o zaman başkasına da bulaştıramıyorsun ama bu aşılarda o kanıt yok. Bu aşı hastalığı engelliyor ama üreme yeteneğini yok etmiyor. Virüse karşı üremesini yavaşlatan, durduran, öldüren ilaç da yok. Yani şu anda aşı iyi ama tam istenen aşı değil...”
Şu ana kadar konuşulanların hepsi mi?
“Benim bildiğim hepsi yani o konuda yeterli kanıt yok. Belki içlerinden biri, ikisi böyle olabilir çünkü 140 tane aşı var ortalıkta ama şu andaki aşılar sadece ve sadece virüsün bir şekilde insanı hasta etmesini engelliyor ama taşıyıcılık oluyor. Belki sıfır virüsün olur ona bir şey diyemem ama aşı virüs almanı, aldığın virüsü öldürmeni sağlamıyor.”
Aşıdan virüs riski?
“Yok, ölü virüs aşıları var, virüsün RNA’sının aşıları var, canlı virüs aşısı yok yani. Sen virüsün ölüsünü alıyorsun, vücudun onu tanıyor, senin hasta olmanı engelleyecek şekilde bir antikor geliştiriyor.”
Kitle bağışıklığında yüzde 70 olarak öngörülen oranı yakalamak için toplumun en az yüzde 90’ının aşılanması gerektiğini belirten Üstün, çünkü diyerek devam ediyor:
“Varsayalım yüzde 90 etkili bir aşı uygulanıyor. Bunu piyasaya tahvil edersen, o yüzde 90 kimi zaman hatalı yapılma ya da yanlış ısıda tutulma gibi nedenlerle gerçek hayatta yüzde 70’lere düşecek. Yani sen yüzde 90 kişiye yüzde 70’lik yaparsan ancak kitle bağışıklığı sağlıyorsun. Bir de Kovid sadece grip yapmıyor. Göreceksiniz, 6 ay sonra kalp krizleri, böbrek, karaciğer yetmezlikleri artacak. Çünkü bu virüsün yapıştığı yerlerde uzun dönemli hasta yapma yetisi de var. Yani biz Kovid olan hastaları gözledikçe etkilerini de göreceğiz.”
Bu durumda aşının zorunlu olması gerekmez mi?
“Herkese zorunlu denilmesi lazım, başka çaremiz yok. Çünkü aşı olunca ortalıkta pehlivan gibi dolaşırsan, maske takmazsan, önlemlere uymazsan Kovid kapacağın kesin. Kaptığın zaman da kendin hasta olmasan bile zaten yüzde 10 hasta olma riskin var çünkü aşı yüzde 90 koruyor, başkalarına bulaştırma riskin de çok fazla olacak. Semptomlarını hissetmeyeceksin, hissetmediğin için hasta olduğunu da bilmeyeceksin ama bir başkasına bulaştıracaksın. Gizli taşıyıcı olacaksın o zaman test de yaptırmayacaklar. Yapılsa da aşı olduğun için testinde pozitif çıkacak zaten... Ama aşı zorunlu olursa bu virüsü alan hiç kimse hasta olmayacak. Ve bu zararsız virüs kategorisine geçmiş olacak...”
Özetle; Salgınla mücadelede en etkili çözüm aşı olmak. Ama toplumun büyük çoğunluğuna ve doğru uygulandığında. Dolayısıyla, bu sağlanana dek vaka sayılarındaki artışı ve salgındaki dalgalanmaları engelleyebilmek için maske, sosyal mesafe, el yıkama, test ve temaslıların takibi gibi önlemlere titizlikle uyulması da şart...