Trump’un “Kudüs” kararına karşı Türkiye tepkisini çok net ortaya koydu. Hemde iktidarı, muhalefeti ve sokaktaki insanıyla tek vücut olarak. Bu konuda ortak tavır alınması amacıyla şu ana kadar da dünyanın tüm ülkeleriyle yoğun bir diplomasi trafiği yürüttü. Yani sadece yüksek perdeden sözlü tepkiyle yetinmeyip, somut adımlar atılması için elinden gelen çabayı gösterdi, gösteriyor. Dolayısıyla da bundan sonrasına ABD ve İsrail’e tepki gösteren tüm dünya ülkeleri adına samimiyet testi ya da sınavı denilebilir. Özellikle de bugüne dek Filistin davasının çözümünde samimi davranmayan ve aslında bu davayı savunur gibi görünüp kendi hesap ve kavgalarında kullanan Arap ülkeleri ve liderleri açısından...Çünkü şu an itibarıyla bir kaç cılız kınama dışında hiçbiri elini taşın altına koymuş değil. Bakalım Çarşamba günü İstanbul’daki İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’ne hangi düzeyde katılacaklar ve asıl sonrasında atılacak adımlarda Türkiye’nin ortak tavır çağrılarına kim nasıl yanıt verecek, ne adımlar atacaklar, hep birlikte göreceğiz...
Dün bu konuyu Kuveyt ve Irak’ta 2 yıla yakın görev yapan, Arapça bildiği için de bölgesel yazılı- görsel yayınları yakından takip eden emekli tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu’yla konuştum. Toplantıya katılım noktasındaki beklentisi şuydu:
“Liderler katılmayacak temsilci gönderecekler,yani ipe un serecekler. Mesela Suudi Arabistan Kralı, BAE, Katar emirleri katılmayacak, temsilci gönderecekler. Dikkat ederseniz kral veya emir seviyesinde kınama da olmadı. Normal devletin işleyişi gereği bürokratik bir kınama var ama bunun ne kadar ağırlıklı olduğunu 13 Aralık’ta hep beraber göreceğiz. Evet ‘şiddetle kınıyoruz’ gibisinden sözler olacaktır ama sahaya yansıyan bir sonuç çıkmayacak. Mesela Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır, ABD’yle ticaretini kesecek mi? Ya da Suudi arabistan, Katar, BAE kendi topraklarında olan ABD üslerini kapatacak mı?”
Yani?
“Suudi Arabistan ve Katar’dan bir şey beklemeyin çünkü Suudi Arabistan’ın güvenliğini 1947 den beri ABD sağlıyor, Katar topraklarının yaklaşık üçte biri ABD üssü..Orada 11 bin ABD askeri var. Dolayısıyla bütün Müslümanlar, ülkeler birleşti şöyle oldu böyle oldu demek hamaset.”
Sokaktan gelen tepkilere aldanmamak gerektiğini çünkü Arap ülkelerindeki halkla yönetenler arasında fark olduğunu, yani tabanın değişik düşündüğünü belirten Babüroğlu’nun bundan sonra yaşanacaklara dönük öngörüleri de şöyleydi:
“İntifada olur, sokak çatışmaları olur. Ama bunlar sadece ABD’nin, İsrail’in işine yarayacak. ABD ve İsrail, Filistin’in, Lübnan’ın içine vekalet savaşı adı altında terörist gruplar sızdıracak, onlarda iç savaş, iç çatışmayı hızlandıracak o bölgede. Filistin’i, Arap ülkelerini daha çok birbirine düşürecekler. Filisten zaten şu anda iki grup. Dolayısıyla içerde savaştıracaklar, çatıştıracaklar zayıflatacaklar. IŞİD türevi başka bir örgüt çıkacak belki orada. Tüm bunlarda İsrail’in ve ABD’nin daima lehine olacak çünkü bu ülkeler bu işlerle uğraşırken İsrail’de istediği yeri ele geçirecek. Yani Lübnan’a girme, Filistin’e saldırma bahanesi olacak...”