Kâğıt üstünde ABD ile Türkiye müttefik, hatta stratejik ortak. Diplomatlar, yöneticiler de zaman zaman çeşitli platformlarda bu gibi sözleri kullandılar, kullanıyorlar ama bunlar asla gerçeği yansıtmıyor. Çünkü ABD hiçbir zaman o tutumu sergilemedi, aksine, bırak müttefikliği, açıkça hasmane tavır içinde oldu. Mesela 1962’deki Jüpiter füze krizi, Johnson’ın İnönü’ye yazdığı kaba mektup, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası uyguladıkları sert ve şiddetli ambargo, 2003 yılındaki çuval krizi, terör örgütü YPG/PKK’ya açıkça silah, eğitim desteği vermesi, kırmızı bültenle aranıyor olmasına rağmen Fetullah Gülen’i Türkiye’ye iade etmemesi gibi... Yani ABD hiçbir zaman ne müttefik ne de stratejik ortak oldu. Nitekim bunun son örneğini de Dışişleri Bakanı Pompeo’nun ABD ve GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) arasındaki güvenlik ilişkileri kapsamında, Rum yönetimine askeri eğitim ve öğretim fonu sağlayacaklarına dönük son açıklamasıyla gördük. Bunda da Ayasofya’nın statüsünün etkisi olduğu çok açık. Zira aynı Pompeo ayın başında Ayasofya’nın müze olarak kalması gibi Türkiye’nin egemenliğine müdahale eden küstah bir çağrı yapmıştı. Tabii anında da gereken yanıtı almıştı. Dün de Danıştay verdiği tarihi kararla Türkiye’nin egemen bir ülke olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Dolayısıyla, tüm bunlar gösteriyor ki ABD’nin kafasındaki stratejik ortaklık aslında güçsüz bir Türkiye ve tamamen kendisine bağlı “sözde stratejik ortaklık”... Bu bağlamda da ABD’nin Türkiye üzerinde bitmeyen oyunlarına dönük yeni bir kirli tezgâh peşinde olduğu çok açık ve net. Nasılını Washington eski Deniz Ataşesi emekli Kurmay Albay Mehmet Asal anlatıyor:
“Biraz öncesine gidersek, ABD, 2019 yılı aralık ayında Kongre’sinde kabul edilen tahsisatlar yasa tasarısında, ABD’nin GKRY’ye belirli koşullar ve sınırlamalar altında silah ambargosunu kaldırmasını istemiştir. Bu tasarıda ABD’nin müttefikleri arasında enerji güvenliğini sağlaması gerektiği kaydedilirken, Türkiye’nin Ada’da 40 bin askerinin bulunduğu, ABD’nin ambargosundan dolayı GKRY’nin Rusya ve başka ülkelerden silah aldığı, bunun da ABD’nin çıkarlarıyla uyuşmadığı belirtilmektedir. GKRY kime karşı silahlandırılmakta ve eğitilmektedir? Rum komşularımız burada kendilerine oynanan oyunun da farkında değil midir? 1.2 milyon nüfusla ve ana vatanına 300 mil uzakta iken 83 milyonluk ve Türkiye’ye 40 mil mesafedeki ülkeye karşı silahlanabilecek kadar saf mıdır bu komşu? Aslında burada ABD açısından öncelikle ticari çıkarlar ve sonrasında da lobilere şirin görünmek hedeflenirken, Türkiye’ye de ‘Ayağını denk al, seni desteklemiyorum ve dostun değilim’ mesajı çok açık olarak verilmektedir.
‘Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji İş birliği Yasası’ olarak da bilinen ve bir bölümünde GKRY, İsrail ve Yunanistan’ın önemine vurgu yapılan tasarıda, Akdeniz, Ege ve Ortadoğu’da ‘tek taraflı, uluslararası hukuku ihlal eden ve iyi komşuluk ilişkilerini zedeleyen davranışlara karşı olunduğu’ ifade edilmektedir. Yani Hedef Türkiye’dir.”
Hangi anlamda?
“ABD’nin Ortadoğu’da kısa ve uzun vadeli çeşitli hedefleri vardır ve bu kapsamda ulus-devletleri tasfiye etmek istemektedir. Söz konusu plan Libya, Mısır ve Irak gibi ülkelerde halihazırda uygulamaya geçirilmiş, Suriye’de de uygulanmak istenmektedir. Sonrasında da İran’ın hedef alınacağı kesindir. Şu aşamada Türkiye açısından sıcak savaşa dönüşecek bir tehdit olmasa da ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı baskı stratejilerinden vazgeçmediği ve geçmeyeceği çok açıktır. Bunun en yakın örneğini de 8 Temmuz günü ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun GKRY ile ilgili yaptığı açıklama teşkil etmektedir.”
Türkiye-ABD ilişkilerinin, stratejik ortaklık seviyesinde asla olmadığını belirten Asal devam ediyor:
“Müttefiklik düzeyinde de değildir. Biz, ABD’nin gözünde müttefikimsi bir ülke durumundayız. NATO’ya girmemiz stratejik bir hata olarak düşünülebilir. Ancak şu aşamada NATO’dan çıkılması bundan daha da büyük bir hata olur. Türkiye’nin NATO sistemi içerisinde bulunması sıcak savaşı engelleyici bir faktördür. Bu nedenledir ki ABD Türkiye’ye karşı sıcak savaşı değil, soğuk ve sinsi savaşı seçmek durumunda kalmıştır. Ama ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı her düşmanca hareket sonrası Türkiye biraz daha kendine gelmiş, bazı yeni adımlar atmış ve hepsinden de öncesine göre daha güçlenerek çıkmıştır. Türkiye çok dikkatli, çok akıllı ve tarafsız olmak ve bundan sonra ABD’nin kuracağı tuzaklara düşmemek zorundadır. Türkiye olarak klasik denge politikamızın değişmez ilkelerini hayata geçirmeye çalışmalı ve devam etmeliyiz...