Türkiye ve uluslararası kamuoyu genel olarak Doğu Akdeniz’e odaklanmışken, Suriye’yi parçalayıp terör örgütü PYD/PKK’dan devletçik kurma hedefindeki ABD kirli oyunlarına tam gaz devam ediyor. Bu bağlamda da öncelikle birbirine düşman olan PYD/PKK terör örgütü ile Barzani’ye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne yakın Suriye Ulusal Kürt Konseyi’ni (ENKS) barıştırdı ve aynı masaya oturttu. Ve bunlar Suriye üzerinde siyasi konularda anlaşma sağladılar. Terör örgütü olmayan bir yapı ile bölücü terör örgütü PKK/PYD/YPG bütünleşiyorlar ve bu bütünleşme planı Kuzey Irak’a kadar da uzanıyor. Bu arada ABD merkezli enerji şirketi Suriye’nin kuzeydoğusundaki topraklarda petrol çıkarmak, işlemek ve ticaretini yapmak üzere terör örgütü YPG/PKK ile resmi anlaşma da yaptı. Aslında, buna Amerika devletinin bir terör örgütüyle resmen anlaşması demek daha doğru. Çünkü petrol şirketinin bu anlaşması ABD Dışişleri ve Enerji bakanlıklarının oluruyla, onayıyla mümkün oluyor. Bir başka deyişle, her türlü kirli oyun, tezgâh devletin bilgisi, izni dâhilinde. Yani NATO üyesi ABD, aynı ittifakın bir başka üyesi Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne kasteden terör örgütü YPG/PYD/PKK’nın Suriye toprakları içerisinde siyasi ve ekonomik nüfuzunu artıracak her girişimi pervasızca uyguluyor. Bunun en somut, en resmi kanıtları da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in bölgede teröristlerin başları ve diğer grupların temsilcileriyle yaptığı temasların son günlerde daha da ivme kazanması ve Jeffrey’in kendince teröristlere verdiği güvenceler. Dolayısıyla, bu noktada akla gelen soru da zamanlamanın manidarlığı. Soruya İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi, emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu yanıt veriyor:
“Türkiye doğu Akdeniz’e odaklanmışken ve ABD doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ı destekler tutum alırken, Türkiye enerjisini oraya harcıyor. Stratejide önemli olan nedir? Gücünüzü, kuvvetinizi, enerjinizi, adımınızı hamlenizi uygun yerde ve zamanda yapacaksınız. Dolayısıyla, ABD kendisi açısından stratejisine uygun zamanda bu adımları atıyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti de köklü bir devlettir aynı anda birkaç cepheye de müdahale edebilecek yetenektedir.”
Doğu Akdeniz’deki gerilimi özellikle ABD’de tırmandırıyor anlamı çıkar mı?
“Elbette, Türkiye oraya ne kadar fazla odaklanırsa, ABD Suriye’de kendi adımlarını hamlelerini çok daha hızlı atar, yapar. Bu zaten stratejinin en önemli faktörlerinden biridir. Yani ABD Türkiye’yi doğu Akdeniz’e yöneltirken, Türkiye’nin enerjisini doğu Akdeniz’e doğru çekerken, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne destek vererek Suriye’de zamanlamada çok manidar olabilecek adımlar atıyor.”
ABD müttefiklikten ziyade yine tezgâh peşinde yani?
“ABD Türkiye için hiçbir zaman stratejik ortak, stratejik müttefik olmamıştır. ABD’nin özellikle 2003 yılından bugüne, Irak işgalinden bugüne Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Ortadoğu’da attığı bütün adımlar Türkiye’nin ulusal çıkarlarına, güvenliğine tümüyle aykırıdır. ABD müttefiklikle ilgisi olmayan hasmane adımlar atmaktadır. 2003 yılındaki çuval krizi, daha sonra vize krizi, en sonunda da terör örgütü PYD/PKK’yı açıkça desteklemesi ve doğu Akdeniz’de size karşı cephede yer alması... Bunların hepsi onu gösteriyor. ABD müttefik olsa, terör örgütünü etkisiz duruma getirmek isteyen, aynı ittifakta yer alan Türkiye’ye bunları yapar mı? NATO’da görev yapmış emekli bir subay olarak diyorum ki: ABD bırakın stratejik müttefik, ortak olmayı, müttefik bile olmamıştır...”
Özetle, ABD Türkiye’nin müttefiki ya da stratejik ortağı şeklindeki sözlerin hepsinin hikâye, yutturmaca olduğu bir kez daha teyit edildi. Tıpkı S-400’ler nedeniyle yürüttüğü politika ve strateji, F-35’lerle ilgili verdiği kararlarda olduğu gibi. Yani ABD’nin yaptığı bu hamleler sürpriz değil çünkü sözde müttefikten asla hayırlı bir adım gelmez...