Cumhurbaşkanı adaylarının kampanyaları tam gaz devam ediyor. Bayram, tatil demeden her gün en az bir ilde, hatta birden fazla yerde miting var. Bu mitinglere de hatırı sayılır kalabalıklar katılıyor ya da taşınıyor. Dahası, canlı yayınlarla ekrana yansıyan görüntüler, yani meydanları dolduran kalabalıklar ve heyecan kat sayıları üzerinden adaylar arası güç polemiği yaşanıyor. Ve de sandığa dönük öngörüler havada uçuşuyor. Sanki meydanı dolduran herkesin oyları cepteymiş gibi...
Tabii bu ilk değil, eskiden de böyleydi. Örneğin, 1980 öncesindeki seçimleri anımsıyorum da partilerin bugünkü gibi özel uçak, helikopter, olanakları olmadığı için liderler seçim otobüsleriyle Ankara’dan yola koyulup karış karış ülkeyi turlarlardı. Her köyde, ilçede halkla temas, il merkezlerinde de mitingler olurdu. Yani aynı günde birkaç ilde değil, daha zamana yayılmış uzun soluklu programlar, mitingler yapılırdı. Onları izleyen biz gazetecilerde cep telefonu, iPad, laptopla henüz tanışmadığımız için PTT merkezlerinden yazdırmalı telefon bağlantılarıyla (süresi memurun insafına kalmış) gelişmeleri aktarırdık. Çekilen fotoğraflar da kartlara basılarak, dönemin gelişmiş cihazı “telefoto” ile merkezlere aktarılırdı. Bu da hem zaman ve baskı sorunu hem de olası riskleri nedeniyle oldukça sıkıntılı bir işti. Özellikle de fotoğrafların postanelerdeki meraklı bakışların teftişinden geçmesi nedeniyle. Hiç unutmam, 1979 başlarında Rize’deki olaylı mitingde konuşan Alparslan Türkeş’in fotoğraflarını akşam saatlerinde Trabzon’dan İstanbul’a gönderirken, bunu duyan aşırı sol fraksiyonların postane çevresini sarması nedeniyle içeride mahsur kalmış, sabaha karşı ancak polisin müdahalesiyle kurtulabilmiştik. Görüntüleri iletme konusunda en rahat olanlarımız ise dönemin tek televizyonu TRT çalışanlarıydı çünkü onların kasetleri partililerce özel araçlarla ana haber bültenlerine yetiştirilirdi.
Sonra 1980’de düdük çaldı ve bu faaliyetlere ara verildi. 1983’ten itibaren de Turgut Özal, Turgut Sunalp, Necdet Calp’le başlayarak siyasiler mitinglerde halkla buluşmak üzere yeniden yollara düştü. Bizler de onları aynı yöntemle izlemeye devam ettik. Ta ki bağlantı gerektirmeyen şehirlerarası direk hatlar ile sadece konuşma özelliği olan araç ve tuğla büyüklüğündeki cep telefonları hayatımıza girene dek. Bugün ise öyle noktadayız ki sadece biz gazeteciler değil, her vatandaşın elinde görüntüleri anında aktarma özelliği olan akıllı telefonlar var. Dahası, birçok televizyon kanalı canlı yayınlarla meydanlardaki kalabalıkların görüntülerini veriyor. Eskilerden bu yana hiç değişmeyen ise mitingler sandık sonuçlarını bire bir yansıtır mı? Ya da mitinglerin sandığa etkisi var mı tartışması. Buna günümüz kamuoyu araştırmacıları “Mitingler güç algısı açısından önemli ama kalabalıklar nedeniyle bir adayın, partinin oyu ülke genelinde 2-3 puan yükselmez ya da miting çok soluk geçti diye birkaç puan düşmez” diyor. Deneyimli politikacılar ise mitinglerdeki coşku ve heyecanın sandık sonucuyla doğru orantılı olduğunu savunuyor. Aslında geçmişten bu yana her ikisini de doğrulayan örnekler var. Bakalım bu kez nasıl olacak?..