Bugün vedalaşacağımız 2020’de küresel koranavirüs salgınıyla beraber en çok konuştuklarımızın başında Türk-ABD ilişkilerindeki gerilim ve buna bağlı sıkça yükselen tansiyon vardı. Tıpkı ABD’nin güdümündeki FETÖ’nün 2015’teki hain darbe girişiminden bu yana geride bıraktığımız diğer yıllarda yinelendiği gibi. Çünkü ABD özellikle 2011 yılından itibaren Suriye’de, Irak’ta ve daha sonra doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehlikeye, ulusal güvenliğini de riske atan politika ve stratejiler izliyor. Yani söze geldi mi stratejik ortaklık ve müttefiklikten ahkâm kesen ABD resmen hasmane bir tutum sergiliyor. Evet, bu sürpriz değil, eskiden de böyleydi. Mesela ABD bazen askeri yardımlar, bazense silah ambargolarıyla ya da ekonomik yaptırımlarla Türkiye’yi sıkıştırmaya çalıştı, istedikleri sonucu alamadıklarında ise darbe aracına başvurdu. Yine terör örgütlerine destek verdiler, bazense terör örgütlerine karşı mücadelesinde Türkiye’ye destek veriyormuş gibi göründüler ama bunların hiçbiri son dönemdekiler kadar aleni ve pervasızca değildi. Dolayısıyla, Türk-ABD ilişkilerindeki gerilimin böylesine pik yaptığı bir dönemde lobi faaliyetlerinin buna etkisini de irdelemekte yarar var. Özellikle de Türkiye lehine lobi faaliyetlerinde yetersizlik iddiaları ve FETÖ’nün bu bağlamdaki alçaklığı da dikkate alındığında. Türk-ABD ilişkilerinde lobi faaliyetlerinin önemini, etkisini Washington eski Deniz Ataşesi ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Mehmet Asal anlatıyor:
“ABD’de lobicilik faaliyetleri çok önemli ve güçlüdür. 1990’lı yıllara ABD’de görev yaparken, biz de bir dönem bu lobiciliğe bayağı para yatırdık, adam bulduk. Fakat bizim genelde bulduğumuz adamlar Kore’de savaşmış, 2. Cihan Savaşı’nı görmüş, Türk askerini, insanını tanıyan, eski, yaşlı parlamenterlerden ya da onlara etki edebilecek olan insanlardandı. Bunlar para karşılığı, menfaat karşılığıydı ama bunların çoğu bir şekilde Türk sempatizanlığı taşıyan insanlardı, ağırlıklı olarak da Cumhuriyetçilerdendi. O dönemde bile bunların yaş ortalaması neredeyse 70 falandı, şu anda aradan geçti 20-25 sene büyük bir çoğunluğu ya hayatta değiller ya artık aktif değiller. Dolayısıyla, arkadan gelenler eski lobiciler kadar etkin değil. Onlar çok şey mi yaptılar dersen, onu da bilemem tabii ama ilişkilere baktığın zaman şu dönemdeki kadar kötü olmadığına göre demek ki öyle ya da böyle daha faydalıydılar; daha az sorun yaşıyorduk veya en azından Türkiye’ye sempati duyan bir grup vardı. Ama şimdi giderek kalmadı. Bir de tabii 17-25 Aralık ve özellikle de 15 Temmuz’u düşündüğün zaman ABD’liler hiçbir dönemde Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nı öldürtmeyi göze alacak kadar ileri gitmemişlerdi. Dolayısıyla, bütün bunlar bir araya geldiğinde Türk-ABD ilişkilerinin bence şu an bulunduğu yer her şeye rağmen yine de iyi.”
Ya lobi faaliyetlerinde FETÖ etkisi?
“Şu anda alınan bu kararların ardında FETÖ’nün yaptığı lobicilik faaliyetinin mutlaka büyük etkisi var. Lobi olmasa bile yaptıkları reklam tanıtım var. Ve onun etkisiyle de Türkiye aleyhine bu kadar çok karar alınabiliyor. Ama sadece FETÖ’ye yüklemek de doğru değil. Bizim son dönemdeki dış politikamız, Meclis’te alınan kararlar Türk-ABD ilişkilerinin yaşadığı olaylar falan, yan yana koyduğunuz zaman hepsi birbirini bütünlüyor. Hepsinin de etkisi var.”
Nasıl yani?
Sen menfaatlerinin peşinde koştuğun sürece karşındakinin menfaatleriyle çelişmeye başlarsın, eskiden belki Türkiye şimdiki kadar menfaatlerinin peşinde koşmamış olabilir. Zaten bakarsanız Ege sorunlarına, Yunanistan ile, Fransa ile olan sorunlara, tamam, eskiden de zaman zaman sorunlar olmuş, tansiyon yükselmiş ama son dönemki kadar değil. Bir de o yönden bakmak lazım. Bana göre en büyük neden yine de tezkereyle başlayan ve 15 Temmuz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı yok etme planıyla ilerleyen ABD oyunu. Böyle bir durumda ne olursa olsun, senin rejimini, sistemini pervasızca yok etmeye çalışan bir ülkeyle ilişkileri ne kadar sağlıklı yürütürsün? Sonuçta Türkiye’nin ABD’ye hiç güveninin kalmadığı kesin. Zaten bunu anketler de gösteriyor. ABD de Türkiye’nin artık uyandığının, eski Türkiye olmadığının farkında...”
Özetle; yaşanan yıl biterken, “Eski yıl eskide kalsın” diye âdetten bir söz vardır ama görüntü hiç de öyle değil. Her şeye rağmen yeni yılın gerçekten “yeni bir yıl olması” temennisiyle...