Bir önceki “ABD ve Rusya’nın İdlib oyunları” başlıklı yazımızda iki süper gücün Suriye’de terör örgütü YPG/PYD/PKK’yı kendi safına çekme konusundaki rekabetine değinmiştik. Türkiye YPG/PKK’yı etkisiz duruma getirme mücadelesi verirken, İdlib’de müttefik gibi davranan ABD terör örgütünü yeşertmek, güçlendirmek için uğraşıyor, diğer aktör Rusya ise kıyafet değişikliğiyle o gücü Suriye ordusuna katıp kendi kontrolü altına almak istiyordu. Yani İdlib kriziyle bağlantılı başka tezgâhlar ya da kirli hesaplar da vardı. Hem de mazisi çok eskilere uzanan. Dolayısıyla, geçmişi de irdelemekte yarar var. Özellikle de terörist başı Abdullah Öcalan’ın 21 yıl önce bugün (15 Şubat 1999) özel bir uçak içinde elleri arkadan bağlı, ağzı bantlı şekilde Türkiye’ye getirildiği döneme dikkat çekerek... Çünkü Öcalan’ı veren ABD o günde müttefik havasındaydı ama kafasında bugünlerin hesabı vardı. Rusya da hem Türkiye-ABD ilişkilerinin perçinlenmesi hem de PKK’nın kontrolünü ABD’ye kaptırması nedeniyle rahatsızdı. O günlerdeki gelişmeleri dönemin en yakın tanıklarından MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş anlatıyor:
“O tarihte Irak’taki gelişmeler içinde ABD bakımından Barzani-Talabani cephesi benimsendi ve o dönem terör hareketleriyle zaten zamanını doldurmuş olan Apo devreden çıkarıldı. Ayrıca Apo Türkiye-ABD ilişkileri açısından büyük sakınca yaratıyordu ve bu ihtilaf ilişkilere darbe vurabilirdi. ABD o tarihte Apo’yu vererek Türkiye-ABD ilişkilerinde bir ivme kazandırıp, yeni Ortadoğu politikasında Türkiye’nin desteğini almak istedi. Ama Apo’yu teslim ederken PKK’yı hiçbir zaman bırakmadı, o gücü kullanmayı hesapladı ve her zaman el altında bulundurdu. Sonra da Irak’ta federal bir yapıyı somut hale getirdi. Daha sonra, Suriye politikasıyla da bir koridor açma istediğini zaten gördük ve yaşamaya devam ediyoruz. Yani 90’lı yıllarda görülen, tartışılan bir konu günümüzde somut hale gelmiş durumda ve bu konuda ABD kararlılığını sürdürüyor. Rusya da Kürtleri tamamen ABD’ye teslim etmemek için temaslarını, ilişkilerini sürdürüyor.”
Rusya o dönemde Öcalan’ı kabul etmemişti ama?
“Rusya da terörist kimliği sebebiyle dışlanan bir Apo’yu benimsemedi. Çünkü Türkiye’nin çok kararlı bir iradesi vardı. Ayrıca baktı ki Batı tarafından da ABD tarafından da Öcalan gözden çıkarılmıştı. Onlar karşısında tek başına Apo’yu benimseyerek, destekleyerek güç kaybına uğramak istemedi çünkü başaramazdı. 1999-2000’li yıllarda ABD’nin etkinliği daha fazlaydı.”
Bugünleri öngörememek değil yani?
“Görmez olur mu? Görüyor ama bu ağırlık meselesi. Yani Rusya ile ABD, iki süper güç arasında güç dengesi farklı. ABD ekonomik açıdan askeri, siyasi açıdan, NATO sistemi içerisindeki yeri açısından güçlü ve bu tip konularda daha fazla güç harcayan bir ülke.”
Peki ya Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisi ve de hâlâ var olup olmadığı? Öneş devam ediyor:
“Tabii ki var. PKK üzerinde Öcalan’ın bir etkisi var ama bu etki şu anda psikolojik seviyede, manevi bağımlılık seviyesinde devam ediyor ancak kontrol artık tamamen Öcalan’ın elinde değil. İstediği gibi kontrol edemez çünkü şu anda özellikle dağ kadrosu, Kandil kadrosu, PYD’deki gelişmeler, ABD-Rusya ilişkileri diğer güçlerin de doğrudan bağlantılarını ortaya çıkardı. Ve bu bağlantılar sebebiyle fiili bir durum var, özellikle Suriye’deki, Fırat’ın doğusundaki yapılanma doğrudan açık bağlantıyı ortaya koyuyor ve bu bağlantı ABD’nin Ortadoğu politikası bakımından, çıkarları bakımından önemini koruyor ve vazgeçilmez olduğunu ortaya çıkarıyor.”
Kandil ABD’nin kontrolünde yani?
“Şüphesiz. Kandil’in kontrolü ağırlıklı olarak ABD’de ama Kandil’in Rusya’yla da İran’la da, Avrupa’nın bazı ülkeleriyle de bağlantısının olduğunu görmek lazım. YPG/PYD de aynı şekilde. İşte YPG de şu anda ABD ile ilişkilerinin önemi ortada olmasına rağmen Rusya’yla da bağlantısını devam ettiriyor. ABD’ye rağmen şu anda Suriye’de görüşmeler yapabiliyor.”
Özetle; bugün Suriye’de İdlib’de yaşananların hiçbirisi sürpriz değil... ABD’nin 15 Şubat 1999’da vizyona soktuğu her türlü kirli ilişkileri, tezgâhı içeren bir filmin devamı. Dolayısıyla da Öcalan paketlendiğinde dönemin başbakanı merhum Ecevit’in “Neden teslim etti bunlar, ben pek anlayamadım” sorusunun yanıtı artık daha net...