Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD’den son iki haftadır İdlib konusunda Türkiye’ye destek görüntüsü var. Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in Ankara’ya gelmesi de bu anlamda son derece kritik ve verilen mesajlar da ABD ile NATO’nun “müttefikliği” anımsaması açısından önemli. Ancak bunların hiçbiri ABD’nin elini taşın altına koyarak gerçek anlamda destek verdiği, vereceği anlamına gelmiyor. Çünkü somut adım yok, sadece “Mümkün olduğu kadar destek” gibisinden yuvarlak sözler var. ABD’ye olan ciddi anlamdaki güven ya da samimiyet sorunu da endişelerin bir başka boyutu. Hele de destek sözü veren ABD’nin vazgeçmediği PYD/YPG/PKK sevdası ve Pentagon’un 2021 mali yılı bütçesinde terör örgütüne ayırdığı 200 milyon dolarlık maddi katkı dikkate alındığında. Evet, bunlar sürpriz değil, ABD’nin 2011’den bu yana Suriye’de terör örgütüne alan açma çabası ve garnizon devletçiği kurdurma niyeti bilinen şeyler ama Pentagon’un son raporunun Jeffrey’in Ankara ziyaretinde gündeme gelmesi ya da getirilmesi hayli ilginç. Dahası, ABD cenahında bunlar yaşanırken, Rusya tarafında da terör örgütü PYD/YPG/PKK’yla Esad’ı temas ettirme gibi gelişmeler söz konusu. Yani İdlib kriziyle bağlantılı başka tezgâhlar ya da kirli hesaplar da var. Dün bu karmaşık görüntüyü MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e sordum. Öncelikle de İdlib’de gelinen noktayı ve tartışılan NATO’nun müdahale olasılığını. Yanıtı şuydu:

“NATO demek Suriye’nin parçalanmasını isteyen ABD demek. Fırat’ın doğusunda bir parçayı özellikle petrol bölgelerini iş birliği yaptığı PKK’ya teslim etmek isteyen bir ABD demek. Rusya da bunu dengelemek için PKK ve YPG’yle, o unsurlarla temaslarını geliştiriyor. Şu anda da Esad ile YPG güçleri müzakere halindeler ve Türkiye’ye karşı Suriye’yi savunma görüşmeleri yapıyorlar.”

ABD ve Rusya PYD/PKK için rekabet halinde yani?

“Tabii. Rusya Kürtleri ABD’ye tamamen bırakmak istemiyor, irtibatı kesmiyor. Rusya bunu yaparken Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, İsrail ile de ilişkilerini devam ettiriyor. Yani siyasi çözümü, müzakereyi Putin hiçbir zaman kaybetmiyor, adımlarından önce bunları geliştiriyor veya nabzı tutuyor.”

Hangisine yakın PYD/PKK?

“ABD ağırlıklı ama Rusya’yla da ilişkilerini devam ettiren bir PYD göreceğiz, bugün olduğu gibi. Bugün nasıl ABD ağırlıklı, ABD desteğinde ama şu anda Rusya’yla ilişkileri devam ediyor. Himeymim Hava Üssü’nde veya Şam’da Rusların nezaretinde Esad’la görüşüyorlar. Yani ABD’nin desteğini alırken onların himayesindeyken aynı anda Rusya ile de temas halindeler. Bu iki tarafın da hem Rusya’nın hem ABD’nin de perde arkası temaslarını ve ilişkilerini gösteriyor.”
Sahada her şeyin çok açık oynandığını belirten Öneş, devam ediyor:

“Kürtler de bu desteklerle kendi politikalarını hayata geçiriyorlar. Yani Rusya’yı, Esad’ı, ABD’yi de kullanıyorlar. Müzakereleri onu gösteriyor. Esad’la görüşmelerinde YPG’nin Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin 7. Kolordusu gibi kullanılması imkânlarını konuşuyorlar ve İdlib’de Türkiye’ye karşı Suriye silahlı güçleri içinde bunları çıkaracaklar belki de...”

Bu durumda ABD PKK’yı dışlamaz mı?

“Fırat’ın doğusunda dışlamaz, sadece Suriye bölünürse, bir özerklik bir otonomi sağlama durumunda ve Türkiye’ye evet dedirtirse bir mesafe koyar. Yani orayı PYD’ye veya SDG’ye teslim ederek. Zaten PKK’yı terör örgütü olarak yaftalıyordu, dolayısıyla böylesine bir bölünmede Kürtlere bir hukuki konum kazanılması durumunda PKK’nın da sonlandırılabileceğini, silahsızlandırabileceğini Türkiye’ye mesaj olarak verebilir. İstediği zaten bu. Ama Suriye’de bir bölgeye hukuki yapı kazandırarak...”

Özetle; TSK, Suriye rejim güçlerinin saldırılarının ardından İdlib’de son yılların en büyük askeri yığınaklarından birini yaptı. Dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan “Şubat ayı sonuna kadar rejimi gözlem noktalarının dışına çıkarmakta kararlıyız, saldırı olursa rejim güçlerini her yerde vuracağız” diyerek Türkiye’nin İdlib kararını çok net deklare etti. Ancak söze gelince insan hakları ve yapılan anlaşmaları dillerinden düşürmeyenlerin farklı niyetleri olduğu da açık. Dolayısıyla da hem samimiyetleri hem de Türkiye’nin kararlılığını ne kadar anladıklarını test etme bağlamında son derece kritik bir süreç söz konusu...