Yaptırım kararı gösterdi ki ABD teknoloji transferiyle Türkiye’nin kendi gelişmiş askeri kapasitesine ulaşması halinde, bağımlılık ilişkisinin bitmesinden korkuyor. Ve TSK’ya yapılacak sınırlı askeri yardımlarla ‘mutlak muhtaç olma’ pozisyonunun sürmesini istiyor. Çünkü S-400 bahanesiyle ya da kamuflajıyla gündeme gelen yaptırımlar doğrudan Türkiye’nin savunma sanayiinde üretim ve ihracatını olumsuz yönde etkilemeye odaklı. Yani ABD güçlü değil muhtaç müttefik istiyor. Ya da bir başka deyişle, ABD müttefiklikten kendisine iradesiz ve koşulsuz bağlılık anlıyor. Öyle olması için, dün olduğu gibi bugün de pervasızlıkta sınır tanımıyor. Dolayısıyla, genel ekonomiyi hedef almadığı mantığıyla bu yaptırımların hafif senaryo olduğuna ilişkin görüşler doğru değil. Hele de ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele Etme Yasası kapsamındaki bu kararının Türkiye’nin egemenlik haklarına aleni saldırı olduğu dikkate alındığında. Niyesini eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“ABD, Türkiye’nin kendisine muhtaç olmasını ve bölgedeki dengenin bozulmamasını istiyor. Türkiye şimdi daha fazla güçlendi, savunma sanayii atılımıyla da çok daha güçlenecek. Dolayısıyla, bölgede güçlü bir Türkiye ABD’nin işine gelmez. O Türkiye’yi biraz daha zayıf istiyor. Yani kendi sözünü dinlesin, verdiği silahlarla, malzemelerle yetinsin. Öyle bir Türkiye istiyor ABD. Yoksa doğu Akdeniz’de haklarını arayan, Libya’ya, Kafkaslara müdahale eden bir şey istemiyor. Ya da Suriye’de müdahale eden, kendi haklarını koruyan bir Türkiye istemiyor. Bana sorsun, ben yapayım, karar vereyim diyor. Elindeki silahları satarken de öyle davranıyor zaten.”
Nasıl yani?
“Mesela, Türkiye ve Yunanistan’a vermekte olduğu yardımlarda 7’ye 10 oranını koymuş. Dolayısıyla, iki ülke de birbirinden güçlü olmuyor ya da Türkiye’yi biraz daha güçlendirip bölgede etkin hale getirmiyor, bunu da silahlarla ayarlıyordu. F-16 vermem diyordu mesela veya iki sene sonra veriyordu ya da gemi vermem diyordu. Bütün bunlar ABD’nin bölgedeki dengeleri kendi lehine kontrol etmek için yaptığı düzen. Yani ABD o bölgelerde ülkeler birbirleriyle dalaşsınlar ama birbirlerini ortadan kaldıracak ya da birbirlerini bir şekilde kontrol edecek üstünlük sağlamasınlar diye uğraşıyor. Bölgede dengelerin Türkiye lehine gelişmesini istemiyor ama benim sattığım silahlarla didişsinler istiyor. Yani asıl sorun Türkiye’nin kontrol edilmesi. ABD’nin isteği dışında bir harekât yapmaması, yapamaması ve sistemin buna göre ayarlanması.”
Peki, bu durumda Türkiye ne yapacak ya da yapmalı? Örneğin, yaptırımlara karşı Türkiye’deki ABD üsleri kapatılsın diyenler var. Olabilir mi? Pekin devam ediyor:
“Büyük ihtimalle Biden’ın resmen göreve başlamasını bekleyecek, görüşmeler uygun gitmezse üslerle, Malatya’daki Kürecik, İncirlik gibi, buralarla ilgili kısıtlamalar ya da Türkiye’nin NATO’ya katkısı konusunda kısıtlamalar getirebilir. Bölgesel ittifaklar yapabilir ama Biden’la görüşmeden Türkiye’nin doğrudan cevap vereceğini sanmıyorum. Yani bekleyecek. Çünkü Biden ekibinin elinde bir yaptırım listesi var ama Türkiye’nin elinde de imkânlar var. NATO faaliyetlerine katkısı ya da bölgemizdeki faaliyetler var. Mesela, Rusya’nın Türkiye tarafından tutulması konusu var. İdlib’de Rusya Türkiye tarafından tutuluyor. Libya’da da öyle. Bütün bunlara baktığımızda, bir müzakere ortamı doğacak sanki. Diplomasiyi akılcı kullanırsak, Türkiye buradan iyi bir imkânla çıkar diye değerlendiriyorum.”
Türkiye’nin kartları güçlü anlamında mı?
“Güçlü tabii, kartları hem güçlü hem haklı. Bir de Türkiye’ye ihtiyaçları var, Avrupa’nın da ihtiyacı var. Bakın AB toplandı, yaptırım kararı alamadı. Çünkü alması durumunda Türkiye’nin çıkaracağı güçlükleri göğüsleyemezdi, yanında ABD’nin olması gerekiyordu ki yaptı. Daha evvel de aynı şeyi yaptılar biliyorsunuz, Bosna Hersek olayında da. Avrupa ancak ABD geldikten sonra bir şeyler yaptı. Dolayısıyla, ABD’yi yanlarına almadan Türkiye’nin çıkaracağı sorunlarla mücadele etmeleri çok zor. Evet, Almanya ekonomik olarak çok iyi olabilir ama askeri olarak bir şey değil. Diğerleri de öyle, Fransa da öyle. Türkiye belki İngiltere’yle falan birlikte hareket etmek suretiyle bizim için uygun bir yaklaşım bulunabilir. Ben bu konuda ümitliyim. Yani şunu yapmamalı Türkiye: Bu kararı aldınız, ben de S-400’leri aktive ediyorum, yetmedi, bir tane de S-500 alıyorum dememeli. Doğrudan müdahale etmemesi gerekiyor. Bu şekildeki mücadele bizim durumuz için şu anda uygun değil. Dolayısıyla, egemenlikten taviz vermeden, onurlu bir uzlaşmayla bu işler halledilebilir. Türkiye yoluna devam edecek bir şekilde. ABD’den aldığı bazı malzemeleri programları, başka yerden de bulma imkânına sahip. Çin’den de alır, Rusya’dan da alır, başka yerden de alır. Çünkü günümüzde artık teknoloji ve ticaret bütün her şeyi belirliyor.”
Özetle; ABD’nin Türkiye’nin müttefiki ya da stratejik ortağı olduğu şeklindeki sözlerin hepsi hikâye, yutturmaca. Aksine, ABD hasmane tutum içinde. Bu dünde böyleydi, bugün de. Dolayısıyla, Türkiye kendi yoluna devam etmek durumunda. Ki Türkiye’nin kararlılığı da bu yönde...