Koronavirüs salgını nedeniyle son üç bayramda ülkelerine gidemeyen Suriyeli sığınmacılardan binlercesi bu bayram ülkesine gitti, aralık ayının 31’ine kadar da dönecekler. Aynen Kovid-19 salgını öncesindeki gidişlerinde olduğu gibi. Belki aralarında gidip de kalacaklar olabilir ama yine büyük çoğunluğunun dönecekleri kesin. Dolayısıyla “Suriyeliler bayramda ülkelerine gidebiliyorsa neden geri dönüyorlar” gibisinden yine bildik sesler de yükselmeye başladı. Tabii buna karşı şu görüşler de yinelenmeye:
Ülkelerine gitmelerine Türkiye özel olarak izin veriyor. Burada temel amaç sadece insani bir buluşma değil, Suriyelilerin ülkeleri ile bağlarının kopmamasıdır. Böylece gönüllü geri dönüş için zemin sıcak tutuluyor. Akrabalarını, arkadaşlarını, hemşerilerini, evlerini, bahçelerini hiç görme imkanına sahip olmayanlar çok daha kolay koparlar...
Yani bu ziyaretler aslında gönüllü geri dönüş politikasının bir parçası ve de Türkiye gitsin görsünler, oradan kopmasınlar, güvenli olduklarını hissettiklerinde de kendi rızalarıyla ülkelerine dönsünler istiyor. Çünkü evet Suriye politikasındaki hatalar nedeniyle bu sorun çıktı tezi doğrudur-yanlıştır tartışılır ama gelinen nokta itibarıyla bu insanları otobüslere bindirip davul zurna ile geri göndermek çok zor. Ya da batı sınırlarını açtık istediğiniz yere gidin demekle çözülecek bir olay değil. O nedenle de hem ülke içinde hem de sınırın ötesindeki fedakarlıklara devam ediliyor. Şöyle ki; Birleşmiş Milletler verilerine göre, Türkiye dünyada en çok Suriyeli mülteci barındıran ülke konumunda. 2012’de 14 bin 234 olan Suriyeli sığınmacıların sayısı 2021’de 4 milyona yaklaşmış durumda. Türkiye’nin mültecilerin ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla 40 milyar doların üzerinde harcama yaptığı göz önüne alındığında da dünya ülkelerinin gelir durumuna göre mülteciler için daha çok çaba göstermesi gerektiği çok açık ve net. Ancak, lafa geldi mi sığınmacılara açtığı kucak nedeniyle Türkiye’ye övgüler yağdıran AB ülkelerinin hadi ‘sen de elini taşın altına koy’ denildiğinde nasıl umursamaz oldukları da ortada. Kaldı ki bu da Suriyeliler krizinin bir boyutu, daha bunun bir de sınırın öte yakasında bulunanlar tarafı var. Çünkü oralarda da yardım ve desteğe muhtaç ağırlıkla da kadın ve çocuklardan oluşan 4,5 milyon civarında bir nüfus var. Ve Türkiye oraya da şefkat elini uzatmış durumda. Hem güvenlik hem de ekonomik ve diğer yaşam destekleri anlamında. Bazılarını Türk Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, anlatıyor:
“Mesela her yıl yaklaşık 100 bin ton un gönderiyoruz o bölgedeki insanlar hayata tutunsun diye. Sadece un değil tabi, yağından şekerine ilacından çocuk maması-bezine kadar yani her şey yardım olarak gidiyor. Türkiye’nin yaptığı harekatlarla güvenliği sağlanan bölgelerde tarımsal üretim de yapılabiliyor. Bölgede elektrik, enerji sıkıntısı olduğu için şebeke sistemi çalışmıyor. Dolayısıyla bölgede, çadır kentlere, derme çatma yerlere sürekli tankerlerimizle temiz sağlıklı içme suyu gönderiyoruz. Bölgede Sağlık Bakanlığımızla birlikte işlettiğimiz 8 hastane, 35 tane de Tıp merkezi var. Oralarda görevli 3 bin sağlık personeliyle bu insanlara hizmet veriliyor. Okullarda destek oluyoruz, psikososyal destek rehabilitasyon sağlıyoruz. Sadece Kızılay olarak bizim mesela 12 tane yetimhanemiz ve o bölgede 10 tane mülteci kampımız var. Yani yaklaşık bir 150 bin insana sürekli aşevleriyle yemek çıkartılıyor, gıda kolileri gönderiliyor. 12 yetimhanede de babaları ölmüş 9 bin civarında çocuk var bazılarını da anneleriyle beraber aldık. Dolayısıyla 9 bin dul ve yetim diyebiliriz. Yani Türkiye’nin oraya da katkısı ve desteği o kadar çok ki...”
Özetle; Türkiye 4 milyon ülke içinde 4,5 milyon da sınırın ötesinde Suriye topraklarında olmak üzere toplamda 8,5 milyon Suriyeliye şefkat eli uzatmış ya da bir başka deyişle 22 milyon nüfuslu Suriye’nin nerdeyse yarısının sorumluluğunu üstlenmiş durumda. Yani İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük insani krizde yük Türkiye’nin omuzlarında. Dahası bir de 2020’den bu yana bu krizin üzerine Kovid-19 sorunu eklendi. Çünkü bölgede ciddi anlamda salgın var ve oradaki insanları aşılama konusunda sorumluluk Dünya Sağlık Örgütü’nde ama şu ana dek herhangidir faaliyet veya planlama söz konusu değil. Yani o anlamda da Türkiye ciddi sorun, dahası ülke içinde tehditle karşı karşıya… Herkese mutlu ve sağlıklı bayramlar temennisiyle... Aman maske, mesafe, hijyen kurallarına dikkat... Yoksa virüsün bayram edeceği kesin...