Pandemi bunalımımız, gelecek kaygılarımız, sosyal mesafeli sosyalleşme çabalarımız, yalnızlık korkumuz tüm hızıyla devam ederken kafanızı dağıtacak, içinizi ferahlatacak, eski normal zamanları hatırlatacak önerilerimle sizlerleyim.
Ege’de bir zeytinlik mi almalı, Akdeniz’e mi kaçmalı, köyümüze geri mi dönmeli, uzun bir tatile mi çıkmalı?
Ya da yazlık bir yerde ev mi kiralamalı, akrabaların sakin kasabadaki evine mi çökmeli, apart mı tutmalı, kısa kısa seyahatler mi etmeli? (Birçoğumuzun aklından geçmiyor mu bu sorular :))
Akraba evini, kiralık apartı, Ege’de zeytinliği bilemem belki ama ben bugün size ‘bunaldığınız zaman kaçmak isteyeceğiniz’ yedi şahane oteli anlatacağım. Trilye’den Kazdağları’na, Fethiye’den Alaçatı’ya herkese uygun öneriler var.
1- Yacht Boheme Hotel
Geçtiğimiz iki hafta arka arkaya Fethiye’ye gitme sebebim oldu Yacht Boheme Otel. Türkiye’nin ‘boheme’ tarzdaki ilk otellerinden. Hem de lafta (özenti) bir bohemlik değil, kendine has ruhu ve felsefesi olan bir stil yakalamış.
Otelin her köşesinde; duvarda asılı ahşap şahane kapılar, pencereler, eski aynalar, birbirinden güzel objeler var. Hepsi Muğla ve civarından toplanmış. (Yerele destek veren işletmeleri ayrı bir seviyorum)
Güneş şemsiyeler Erzincan’daki kadınların el emeği, göz nuru, dokumalar Buldan işi, bambu sandalyeler, salıncaklar Uzak Doğu’dan. Duvarlarda doğal sıva, ahşap eşyalarda meşe ve sedir ağaçları kullanılmış.
Farklı büyüklük ve dekorasyonlarda 30 odası var. Bazılarında odaların içinde bazılarında balkonda jakuziler, küvetler var.
Ben en üst kattaki teraslı, jakuzili odasında kaldım. Manzarası, dekorasyonu fevkalade...
Lüksü sevenler ama abartıdan uzak duranlar, sade şıklığın peşinde koşanlar için fevkalade bir seçenek.
2- Bakucha Otel - Spa
Istranca dağlarının altında uzanan vadide 200 hektarlık bir arazide bağları, şato tipi üretim hanesi, meyve bahçeleri, bostanları, meşe koruları ve irili ufaklı çiftlikleri ile doğa içinde bir gastronomi merkezi olarak tasarlanan Arcadia Bağları'nda bir de bağ oteli var, Bakucha. İstanbul Avrupa Yakası’ndan 2 saatte buradasınız.
Ana unsur şarap. Koca bir arazide olağanüstü güzel üzümler yetiştirip ‘Arcadia’ markası altında gerçekleşen çok iyi şarap yapıyorlar. Her hafta otel müşterilerine bağ turu yaptırıp atölyeler düzenliyorlar. Rezervasyon yaptırmak şartıyla dışarıdan katılmak mümkün. Nefis bir kahvaltısı var. Ekşi maya ekmekleri harika. Ev sahipleri Zeynep ve Orhan acayip meraklı. Kahvaltıda beni can evimden vuran az şekerli armut marmelatı ve süt karameli oldu.
Pazar günleri pişili mişili manyak bir açık büfe kuruluyor. Odalar geniş, konforlu.
3- Bay C Konak Trilye
Trilye bana Alaçatı’nın on sene önceki ‘sakin, sessiz’ halini hatırlatıyor.
Tüm evlerin otel olmadığı, her köşenin restoran istilasına girmediği, köy içindeki kop kop barların sabaha kadar müzik sesiyle köyü inletmediği, fanfinfon beachlere fönsüz, makyajsız gidilebildiği şahane zamanlar. (Tamam. Bu Alaçatı’yı gömme değil, Tirilye sen ne güzelsin, hep böyle kal yazısı :)) Not: Alaçatı’ya Nisan Mayıs ve Ekim aylarında bayılıyorum o ayrı...
Bay C, denize sadece ve sadece bir dakika yürüme mesafesinde, Tirilye’nin simgesi olan (Tabut ev) evin hemen karşı kaldırımında.
Konak 1800’lü yılların sonundan kalma.
Restorasyonu çok güzel olmuş. Odalar ferah feza, pırıl pırıl. Dekorasyonda açık renkler kullanılmış. Ev sahipleri Funda hanım ve Cemal bey otelcilik işini severek yapanlardan. İlk otelleri Alaçatı’da. Yeni maceraları ise burası. İnanılmaz heyecanlılar. Her an, her saniye ‘daha nasıl iyi olabiliriz’ diye uğraşıyorlar.
Bay C Konak, aynı zamanda da restoran. Hem kahvaltı hem yemeğe dışarıdan da gelebiliyorsunuz.
4- İda blue
Adatepe, Kazdağları’nın en güzel köyü. Mimari dokusunu koruyabilmiş 4 - 5 Ege köyünden biri. Mübadeleye kadar 400 haneli büyük ve zengin bir köymüş, sonra ufala ufala 28 haneye düşmüş. Uzun bir sessizlik döneminden sonra Taşmektep ve turizm sayesinde eski neşeli günlerine geri döndü.
İda Blue, köyün yukarı tarafında yan yana üç eski Rum evinden oluşan son derece şık ve zarif bir otel. Uzun zamandır gördüğüm en başarılı restorasyon örneği. Harabe durumundaki evleri, eski fotoğraflardan yola çıkarak yeniden yaratmışlar. Taş ahşap işçiliği, bahçe peyzajı, seçilen mobilyalar, renkler... Hepsi şaheser...
Ev sahipleri projeye bir ev olarak başlamış. Sonra iki ev daha eklenmiş. Derken otele dönüştürmüşler. Ancak ev ruhu devam etmekte. Her evde bir oturma odası ve evin kendine ait bir bahçesi bulunuyor.
Mutfakta çok iddialılar. Bahar aylarında kuzugöbeği (morel) mantarı toplayıp yapıyorlar. Kahvaltı ve yemeklerde bölgenin malzemelerini kullanıyorlar. Köyün yumurtası, sütü, kaymağı...
5- Viento Alaçatı
Viento, Alaçatı içinde bir Alaçatı gibi. 150 yıllık bir Rum evi ancak bu kadar güzel restore edilebilirdi.
Ev sahibesi Figen hanım dekorasyondan bahçeye, personel alımından mönü oluşturmaya her detay ile mutlaka ilgileniyor. Yer kasabanın ortasında, şahane bir mahallede. Birkaç binanın birleştirilmesiyle Alaçatı içinde bir Alaçatı yaratılmış.
150 yıllık fevkalade güzel binalara ruhu bozmadan yeni binalar eklenmiş. Eskiler yenilenirken yeniler de eskitilmiş. Tüm birimler içe dönük kocaman bir bahçeye bakıyor.
Odalar geniş ve şık döşenmiş. Her köşe ufak ufak detaylarla renklendirilmiş. Mönü geniş, kahvaltısı olay. Mezeler, börekler, ev yapımı reçeller hakikaten çok lezzetli.
6- Melek Lara
Gaziantep’te, tarihi bir bina içinde pırıl pırıl bir otel.
Gaziantep’in eski mahallesi gerçek bir hazine. Bilhassa Ermenilerden kalma olağanüstü güzel evler var. Melek Lara, işte bu şahane taş binalardan biri. 2 yıl süren hummalı bir restorasyondan sonra 2016 yılının Ekim ayında 16 odalı bir otel olarak hizmete açıldı.
Bina klasik Antep - Halep tarzında. Taş kaplı bir iç avlu kenarında biri ana, öteki müştemilat olmak üzere iki bina. Eski usül, içe dönük yaşam biçiminin güzel bir temsilcisi.
Sahibi Gaziantepli bir iş adamı: Aydın Uğurlu. Esprili, gezmeyi ve yedirip içirmeyi seven bir kişi. Misafirperverliği otelin kahvaltısının bolluğundan anlaşılıyor. Zahterden katmere, özel tahin pekmezden anne usulü sarımsaklı patates kızartmasına, nohut dürümden sucuklu yumurtaya onlarca çeşit sunuyor.
Konumu son derece pratik: Gaziantep’in eski çarşısına, meşhur restoranlarına ve Bakırcılar Çarşısı’na yürüyerek 10 dakika mesafede.
7- Mardius Mardin’in açık ara en şık oteli.
Burası için sadece ‘otel’ demek büyük haksızlık olur. Bina Mardin’i Mardin yapan üç katlı bir eski zaman konağı. Dış dünyadan taş duvarlarla ayrılmış mukavim bir taş yapı. Şehrin en eski, en ihtişamlı konaklarından. İnsan, köklü ve usturuplu bir yere geldiğini daha kapıdan girerken anlıyor.
Bu Konak Ensari ailesinden süregelen bir konak. Sadece yaklaşık 20 yıl kadar elden çıkmış. Çünkü ailenin gençlerine üniversite imkanlarını sağlamak için satılmış.
Ve fakat konağın annesi ‘Birol ve Günal Ensari’nin annesi ayrıldıktan 15 yıl sonra konağı ziyarete geliyor ve harabe halde görüp çok üzülüyor. Bunun üzerine Birol Ensari, ailesinin anısını yaşatmak için binayı satın alıp büyük bir emek ve para harcayarak restore ettirmiş. Her köşesi zevk ve görgüyle elden geçmiş.
Böyle bir konakta kalabilmek ‘klişe deyimle’ bir ayrıcalık hakikaten. Geçmişin derin izlerinin yanı sıra hamam gibi, toplantı odası gibi günümüzün konfor unsurları da ihmal edilmemiş. Restoran ise tam olması gerektiği yerde ve şıklıkta. Uçsuz bucaksız Mezopotamya ovasına nazır.