ATATÜRK 25 Aralık 1922’de Lozan’da izlenecek politikayı anlatırken, Patrikhane’nin “fesat ocağı” olduğunu söylüyor:
“Rum Patrikhanesi için Türkiye’nin kendi arazisi üzerinde bir sığınak göstermeye ne mecburiyeti var?! Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan’da değil midir?..”
Gazi, sözlerinin devamında, Lozan’a giden Türk heyetine de bu yönde talimat verildiğini belirtiyor.
Ocak 1923’te Lozan’da bu konuda büyük tartışmalar oluyor. İsmet Paşa ve Rıza Nur günlerce Patrikhane’nin tarih boyunca nasıl bir siyasi fesat yuvası olduğunu anlatıyorlar, Türkiye’den çıkmasını istiyorlar.
Sonunda, hem Venizelos hem Batılı müttefikler Patrikhane’nin siyasi ve idari yetkilerine son verilmesini, “sadece din alanına giren işlerle yetinmesini” kabul ediyorlar; İsmet Paşa “Bu sözlerinizi taahhüt sayıyorum” diyerek tutanaklara geçirtiyor...
Ve Patrikhane “sadece din işleriyle uğraşmak” üzere ülkemizde kalıyor...
Değişen şartlarda Atatürk
Atatürk aslında Hilafet’le birlikte Rum, Ermeni ve Süryani patrikhaneleriyle Musevi Hahambaşılığını da kaldırmayı düşünmüş, 4 Mayıs 1924’te New York Herald gazetesine de bu niyetini söylemişti. Ama dört gün sonra Anadolu Ajansı bu sözlerin “tümüyle uydurma olduğunu” belirten bir bülten yayımlayacaktı!
Neticede patrikhaneler kalmış, mesele kapanmıştır.
Çünkü çok önemli iki değişme gerçekleşmişti:
- Lozan’da Patrikhane’nin bütün siyasi ve idari yetkileri kaldırılmış, Medeni Kanun kabul edildikten sonra hukuken nikâh kıyma yetkisi bile sona ermiştir.
- Dahası, Lozan’da nüfus mübadelesiyle, Türkiye’de artık Yunan milliyetçiliğinin dayanabileceği önemli bir Rum nüfus kalmamıştır. Hele bugün, Rum vatandaşlarımızın sayısı birkaç bindir!
Tarihten gelen sorun bu iki yoldan çözülmüştür.
Atatürk de 1924 konuşmasında ve Nutuk‘ta Patrikhane’den bahsederken “Tarihte şunu yapmışlardı” üslubunu kullanır. Ondan sonra Atatürk’ün Patrikhane’ye yönelik bir eleştirisi bile olmamış, Ruhban Okulu da devam etmiştir.
1971’de Okul’un kapatılmasının sebebi siyasi bir sakınca görülmesi değil, devletçilik yanlısı Anayasa Mahkemesi’nin “özel yüksek okullar”ı kapatmasıdır.
Batı Trakya Türkleri?
Bugün Patrikhane’ye ve Ruhban Okulu’na Atatürk’ün 1923’e kadar olan dönemdeki sözleri açısından bakmak yanlıştır. Atatürk’ün kendisi değişen şartları herkesten iyi görmüş, bırakın Ruhban Okulu’nu kapatmayı, “Yunanistan’la aramızdaki sınırların kalkacağı günlerin yakın olduğunu” bile söylemişti.
Biz de kendi zamanımızın şartlarına göre düşünmeliyiz: Ruhban Okulu’nun açılmasında siyasi sakınca yoktur. Hatta okula dışarıdan gelecek birkaç yüz yabancı öğrenci Türkiye’yi tanısın, dilimizi öğrensin...
Batı kamuoyunda Batı Trakya Türklerinin insan hakları, Türkiye’de Ruhban Okulu’nun kapalı olmasının gölgesi altında kalıyor. Okulu açmak bu açıdan da elimizi güçlendirecektir.
Batı Trakya’daki Yunan şovenizmine karşı Türkiye Lozan’ı savunarak mücadele etmelidir. Yunanistan’ı defalarca mahkûm eden AİHM kararlarına dayanarak mücadele etmelidir...
Evet, Ruhban Okulu’nun açılmasında hukuki pürüzler vardır ama bu pürüzler, mesela, Hasan Celal Güzel’in önerdiği gibi, “vakıf üniversitesi” türü formüllerle çözülebilir.
Sayın Patrik de konuşmalarında ölçüyü kaçırmamalı, Türkiye’yi rencide edici sözlerden sakınmalıdır.
İsmet Paşa ne demişti?
Bugün İsmet Paşa’nın vefatının 36. yıldönümüdür. İsmet Paşa 1935’teki ‘Doğu Raporu’nda ülkemizde bulunan Süryani nüfusunu güçlendirmek gerektiğini belirtmişti! Neden acaba?
Ve Mardin’deki Süryani Patrikliği 1937’de Şam’a taşınmıştı? Neden acaba?
Bugün Türkiye, Süryani Patrikliğini geri getirmenin mümkün olup olmayacağını sessizce düşünüyor! Neden acaba?
Alacağımız dersler yok mu?