Haberin Devamı


CUMHURBAŞKANI Sayın Ahmet Necdet Sezer’e saygım büyüktür. Bunu kendileri de bilir. Bu saygı içinde, bugün onun "kamusal alanda başörtüsü yasaktır" şeklindeki açıklamasını eleştireceğim.
Evvela "başörtüsü meselesi çözülmüş" değildir. Yargı kararının olması sosyal sorunu ve talepleri ortadan kaldırmaz.
Sayın Sezer’in de güveneceğini düşündüğüm "sosyal demokrat" eğilimli araştırma kurumlarının verileri de ortaya koyuyor ki, halkın yaklaşık yüzde 70’i başörtüsü yasağının kalkmasını istemekte, hatta CHP seçmenlerinin çoğunluğu da üniversitedeki yasağın kaldırılmasını gerekli görmektedir.
Rejim temsili demokrasi ise, halktaki taleplerin siyasete yansıması normaldir.
***
ANAYASA Mahkemesi, 1989 ve 1991 tarihli iki kararında, türbanı laiklik karşıtlığının simgesi sayarken, hiçbir sosyolojik araştırmaya, uzman görüşüne ihtiyaç duymamıştır.
Halbuki, sosyolojik araştırmalar türbanlıların homojen olmadığını, genelde "modernleşmeye katılım, geleneksellikten, köylülükten emansipasyon" gibi ‘seküler’ saiklerle hareket ettiklerini gösteriyor!
"Hayatta en hakiki mürşit ilim" ise, yargı önce "başörtüsü olgusu nedir?" diyerek sosyolojik verilere bakmalı, ona göre bir karar vermeliydi. Yargı bundan sonra niye böyle yapmasın?
Zaten yargı zaman içinde görüş değiştirmektedir. Anayasa Mahkemesi Kürt kelimesinden dolayı çok parti kapatmış, ama Sayın Sezer mesela DKP’nin kapatılmasına karşı oy kullanmıştı.
Diyanet’i devlet teşkilatından çıkararak din işlerini cemaatlere bırakma fikrine programında yer vermesi, ÖZDEP’in kapatılma sebeplerinden biriydi.
Ama Yüce Mahkeme içtihat değiştirmiş, aynı görüşü savunan DBH adlı partinin kapatılmasını reddetmiştir.
***
SAYIN Sezer’in açıklamasında kullandığı "kamusal alanda yasak" deyimi de yargı kararlarında geçmeyen yeni bir terimdir. "Kamusal alan" nedir? Bunun geçerli hukuki tarifi var mı? Her yetkili kendine göre tarif edebilir mi?
Dahası, "kamusal alan" deyince, bugüne kadar mahkemelerimizin dikkate almadığı başka kavramlar gündeme gelir: "Kamu yetkisini kullananlar"a devlet uygun gördüğü düzeni getirebilir... Ama bir de "kamu hizmetinden yararlananlar" mesela öğrenciler, mahkemedeki sanıklar, davalı ve davacılar, tapu dairesinde iş takip edenler vardır ki devlet bunlara kısıtlama getiremez!
Sayın Sezer’in de imzası bulunan bir kararında Yüce Mahkeme İslam ve Hıristiyan dinlerinin farklılığı yüzünden bizde Batı tipi laiklik uygulanamayacağını belirtmiştir. (Resmi Gazete 28 Şubat 1998, sf. 256).
Burada da bilimsel metod hatası vardır. Çünkü dinin toplumsal etkileri, sırf onun kurallarına göre değil, toplumdaki din anlayışının değişkenliğine bakarak belirlenir. (Dorinda Outram, The Enlightenment, sf. 44.)
***
MÜSLÜMAN olduğumuz için Batı tipi liberal bir laiklik tatbikatına erişemeyeceksek nasıl AB üyesi olacağız?! AİHM’nin "İbrahim Şerif davası"ndaki din özgürlüğü kararı bizdeki laikliğin geniş "kamusal alan" yorumuna hiç uymuyor mesela!
Mahkemenin bir hatası da üniversitede başörtüsünü serbest bırakmayı "dine dayalı düzenleme" sayılacağına hükmetmesiydi. Öyle ise, bütün din özgürlüğü düzenlemeleri laikliğe aykırıdır! Serbesti değil, bir inancı yasal zorunluluk haline getirmek aykırı olur.
Görülüyor ki, problem bilimsel ve hukuki bakımdan tartışmalıdır, siyasi bakımdan da çözümlenmiş değildir. Demokrasi, çoğulculuk ve yaratıcı düşünce "kamusal alan"ın daraltılmasıyla, sivil özgürlüklerin genişletilmesiyle gelişir.
Konu asla kavga sebebi olmama, ama yeni ve daha liberal açılımlar gerektiği gün gibi ortada.