MUSTAFA Kemal, Zübeyde ile Abduş adlı birinin evlilik dışı çocuğu imiş! Bu konuda Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 22 Kanunuevvel 1298 (miladi 5 Ocak 1883) tarihli bir kararı varmış...
Eski hezeyan... Fakat internette bir 'site' açarak bunu yeniden tezgahlamışlar. Özellikle yurtdışından çok sayıda okuyucum, e - posta ile benden cevap vermemi istiyorlar.
Söz konusu internet sitesine baktım, "Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi"nin "ilam"ı (karar) denilen sözde belgenin fotokopisini koymuşlar...
Bu konu Türkiye'de tartışılmış, hezeyanın uydurma olduğu kanıtlanmıştı. Ben özellikle yurtdışındaki okurlarımız ve 'internetçiler' için bugün bu konuda yazdım.
* * *
EVVELA, Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi böyle bir "ilam" (karar) vermiş olamaz.
Osmanlı'da miras, aile, nesep, nafaka gibi konularda Müslümanlar için Şer'iye mahkemeleri, Hıristiyanlar için kiliseler görevli idi.
Prof. Ahmet Akgündüz'ün editörlüğünde yayınlanan "Şer'iye Sicilleri" adlı büyük eserin 1. cildinde bu konuda geniş bilgi vardır. (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı yayınları, İstanbul 1988)
Osmanlı'da aile, miras ve nesep davalarına her devirde Şer'iye mahkemeleri bakmıştır. Tanzimat'la başlayan hukuk reformları sürecinde, 1867 tarihli Divan - ı Ahkam - ı Adliye Nizamnamesi, bu konulara Şer'iye mahkemelerinin bakacağını kesin olarak belirtmiştir. Asliye mahkemelerinin temelini oluşturan Nizamiye mahkemelerinin görev alanı ise ticaret, borçlar, gayrimenkul gibi davalardır. 1871'de bu görev bölümüne ilişkin yasa çıkmıştır. (Sf. 77 - 79)
Zübeyde Hanım bir miras davası açmış ve bu sebeple Mustafa Kemal'in babası mahkemece araştırılmış olsaydı, bu işe "Selanik Asliye Mahkemesi" değil, "Selanik Şer'iye Mahkemesi" bakacak ve "ilam" (karar) verecekti!!
Hezeyancılar cahil oldukları için, o zaman da nesep konularında bugünkü gibi Asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu zannedip bu şekilde 'belge' uydurmuşlardır.
* * *
SÖZDE 'belge'nin içeriği ve şekli de "ilam" denilen belgelere aykırıdır.
Abdülhamid döneminde hukukun laikleştirilmesi reformlarından biri olarak çıkarılan 1879 tarihli "Senedat - ı Şer'iyenin Suret - i Tanzimi" adlı "Talimat"ta "ilam"ların nasıl yazılacağı belirtilmiştir:
"İlam"da davalı ve davacının ana baba adları, şöhret, meslek ve ikametleri, delillerin niteliği mutlaka yazılır. Zabıt katibinin ve hakimin imza ve mührü şarttır. "Sicil kaydı" numarası bulunur. (Bkz. Prof. Ahmet Akgündüz, İslam ve Osmanlı Hukuku, sf. 777 - 782)
Hezeyancıların uydurdukları sözde 'belge'de ise, Zübeyde Hanım'ın ve adı geçen hiç kimsenin ana baba adları belirtilmemiştir, zabıt katibinin ve hakimin imzası yoktur, sadece okunması imkansız mühürler vardır, "sicil kaydı" numarası yerine "ilam karar numarası aded / 451" diye ibare uydurulmuştur.
Sözde 'belge'de bir de 20 kuruşluk pul vardır. O yıllarda buğdayın kilosu 0.66 kuruştu! (Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğunun İktisadi Şartları, sf. 133)
Basit bir veraset ilamına "20 kuruşluk pul", pek sırıtan bir uydurmadır!
* * *
ATATÜRK, Türkiye için milli bir simgedir. Amerikan milli kültüründeki "kurucu atalar" gibi, bizde de Atatürk bağımsızlık ve millet olma kültürümüzün önde gelen unsurlarından biridir.
Elbette onun çeşitli siyasi görüşlerine katılmamak, mesela "6 Ok"u değil sosyal demokrasiyi, sosyalizmi, liberalizmi, muhafazakarlığı, hatta İslamcılığı vs. benimsemek ve tarihe de bilimsel anlamda 'eleştirel' açıdan bakmak mümkündür. Zaten kendisi de "doktrin ve dogma bırakmadığını" söylemiştir.
Ama saygısızlık milli bir ayıptır!
Hakaret etmek, hele de 'belge' uydurarak bunu hezeyan haline getirmek ancak ruhsal problemlerin, marazi saplantıların dışa vurumu olabilir... Fakat bunlar pek marjinaldir, 'kıymet - i harbiye'leri yoktur.
Yazara E-Posta: t.akyol@milliyet.com.tr