Küresel teknoloji devleri ve fütüristlerin etkili olduğu “geleceği okuma” dünyasına, bilim gözüyle, üstelik bugüne kadar “ameliyat ettiğim 15 bin hastaya bizzat pozisyon verdim” diyecek kadar titiz ve işine tutkun, dünyaca ünlü bir beyin cerrahının bakış açısıyla bakmaya ne dersiniz?
Birçoğumuz “robotlardan”, “yapay zekanın varlığından” korkuyoruz. Şu unutulmamalı yeni dünya düzeninde “zeka” ve “çalışkanlık” kavramları yerini “iyilik” ve “yaratıcılığa” bırakacak. Ayrıca robotlara da duygu katılabilir. Gelecekte duygusu, hisleri olan robotlar hayatımıza girebilir.
Teknolojik dönüşümü bir kenara koyun, esas içerikte eğitim değişecek. Var olan “üstün olma eğitimi” yerini “iyilik eğitimine” bırakacak. İnsanın hakkını yaşama karşı koruyan hukuk sistemi, yaşamın hakkını insana karşı koruyacak. Var olan merkezi güce bağımlı ekonomik modeller yerini hiyerarşik yapının olmadığı, kararın enformasyon ağı tarafından verildiği, “Bitcoin gibi ilkel işaretlerini gördüğümüz” ağsal ekonomik yapılara bırakacak.
Ancak belki de en önemli değişim, “ölümün anlamlandırılmasında” yaşanacak. Korona salgınından öğrendik ki tabiat, insansız çok mutlu. İnsanoğlu önümüzdeki on ya da yüzyıllarda kendini yok edip soyu tüketmez ise bizi 20 milyar galaksi ile paylaşacağımız şahane bir yaşam bekliyor.
***
Yeni paradigmada “yapay zekanın kontrolden çıkması” diye bir kavram yok. Yeni paradigmada diller bizi ayıran unsur olmaktan çıkacak. (Yapay zeka ne fark mı yaratacak?) Örneğin, mahkemeye düştük, adaletin, iyiliğin ve anayasal bilgilerin kodlandığı bir yapay zeka tarafından yargılanmak mı, yoksa liyakatsiz, adaletsiz, kötü düşüncelere sahip bir insan tarafından yargılanmak mı isteriz?
Nörozihin tarafından yapılan seçimler, kimliğimizi oluşturur. Türker Kılıç’ın kimliğini, kişiliğini, düşüncelerini, dolayısıyla varlığını belirleyen, “bağlantısallık” yani nörozihindir. Klonlandığımızı düşünelim. İki aynı kişiyiz. Kolonlardan biri farklı seçim yaptığından itibaren artık iki ayrı kimlik söz konusudur. İki farklı seçim, farklı birey, farklılaşmış canlı demektir. İlk farklı seçimden itibaren klonların beyinlerinde oluşan zihin farklılaşır.
***
“İnsandaki” gen sayısı 22 bin. Manavdan aldığınız “bir adet muzdaki” gen sayısı ise 36 bin. İnsanı insan yapan, gen ve nöronların sayısı değil, nöronal bağlantısallığın yoğunluğudur.
Beynimizin sonsuz düşünmeye yetecek enerjisi yok. Beynimizin sadece yüzde 10’unu kullandığımız ise uydurma bir söylem. Herkesin yüzde 100’ü aynı değil ancak herkes kendisinde var olan yüzde 100’ü kullanıyor. Bununla birlikte sistem kullanıldıkça gelişme becerisine sahip.
Beyin gelişimi için beslenme şekli sonsuz alternatifli. Sağlıklı bir beyin için en önemlisi düzenli uykudur. Aslında uyku o kadar ilginç ve üzerinde az çalışılan bir konu ki!.. Hayatımızın üçte birini uyuyarak geçirdiğimiz halde neden uyuduğumuzu henüz bilmiyoruz.
***
“Uluslararası” kavramının önemini bana öğreten kişiydi Pamir Hoca (Prof. Dr. Necmettin Pamir). Her zaman, “Bir iş yapacaksan dünya standartlarında yapmalısın. Mutlaka Türkiye dışını hedeflemelisin” diye nasihatlerde bulunurdu.
Bir sözün dinlenmesi ve etkili olması için mutlaka sesin yükseltilmesi gerekmediğini, Harvard’da geçirdiğim yıllardan önce görmüş olmayı isterdim.
Kim ne derse desin, hayatta şans faktörüne inanırım.
Türkiye gelecekte daha iyi yerlerde olacaktır. İleride Türkiye’nin çok önemli bir konumda olacağını düşünüyorum. Ekoloji ve ekonominin iyi gideceğine inanıyorum.
“Beyin Nedir’den Yaşam Nedir’e” başlıklı, Mert İnan imzalı “Prof. Dr. Türker Kılıç” biyografisi, sadece, milyonlarca kişinin daha ne olduğunu bile anlayamadığı Bitcoin’i ilkel olarak tanımlamakla kalmıyor, yaşantımızdaki merak edilen birbirinden farklı birçok ilgi çekici alana da ışık tutuyor.
Türk beyinler değerini bulur
Hiç düşündünüz mü?
Türkiye’ye “uluslararası sermaye akımının” son 20 yılın neredeyse en zayıf döneminden geçtiğimiz şu günlerde ardı ardına “yabancıların” satın alım-ortaklık yaptığı bir alan var.
“Startup’lar, özellikle de internet ve oyun şirketleri.” 20’li yaşlarda gençlerin ülkemizde kurduğu, büyüttüğü bu şirketler öyle 3-5 milyon dolarlar da değil, milyarlarca dolarlık değerler üzerinden el değiştiriyor.
Bu şirketlerin -gençlerin- dikkat çekici önemli bir ortak özelliği daha var, “devletten”, “milyarderlerden”, “bankalardan” hiçbir destek istemeden buralara gelmiş olmaları.
O zaman ne imiş: “Türkiye’nin potansiyeline içeriden herhangi bir müdahale olmadığı zaman global çapta müthiş işler çıkabiliyor.”
Prof. Dr. Türker Kılıç’ın da altını çizdiği “Türkiye gelecekte dünyada önemli yerlerde olacaktır” cümlesi, sadece Türk startup şirketlerin değil, tüm beyinlerimizin küresel çapta gün gelip değerini bulacağına işaret ediyor.
Yeter ki ülkemizde onlara alan açalım.