Mücevherlerin efendisi Sevan Bıçakçı, Sultan portreleri ve formu Ayasofya’yı andıran kubbeli yüzüklerle girdi hayatımıza. Bu anlamda İstanbul’un ruhunu yansıtan bir tarzın yaratıcısı oldu. Dünyanın en iyi tasarımcılarına verilen Couture Dizayn Award’ü defalarca kez aldı.
Gün geldi dünyaca ünlü aktris Gwyneth Paltrow, gün geldi Katie Holmes’un parmağında gördük yüzüklerini. Brooke Shields zaten sıkı takipçilerinden. Holywood starlarından, dünya kraliyet mensuplarına tasarımlarının bir sanat eseri özeniyle taşındığı bir isim artık o.
New York Times, bu ay başında Sevan Bıçakçı’ya yer verdiği ve onu ünlü heykeltıraş Michelangelo ile kıyasladığı tam sayfa yazısına, “Ona mücevherci demek Michelangelo’ya yontucu demeye benzer” sözleriyle başlıyor.
Gerçekten yüzüklerinin nefes kesen formlarına baktığınızda Bıçakçı’nın mücevher tasarımcısı mı, heykeltıraş mı, ressam mı olduğu noktasında kafanız karışıyor. Bütün görsel sanat formlarını bir yüzüğe sığdırıyor. Zaten ekibinde heykeltraşlar da var, mine ustaları da, hattatlar da...
Sihirli yüzükler
Onu böyle eşsiz kılan sanırım oyunu piyasanın kurallarına göre oynamayışı. Tasarımlarını satılır mı kaygısıyla yapmıyor. Bir parçaya başlarken ne kadar sürede bitireceğinin hesabını yapmıyor. Trendleri takmıyor, kaça mal olacağını da umursamıyor. Sanki gece rüyalar görüyor, sabah onları cam kubbenin altına sığdırıyor. Bıçakçı, mücevher yapımına sanat yanı sıra kattığı zanaatkarlığı, kayıtsız yaklaşımıyla Lalique, Faberge gibi isimlerle kıyaslanır hale geldi. Dünyada bu ligde anılacak belki dört beş isim var. JAR, Hemerle, Walace Chan gibi.
Atölyesi adeta bir güzel sanatlar okulu gibi... Ressam, heykeltıraş, hat, mine sanatı, camcılık, her şey var işin içinde. Ermeni asıllı mücevher tasarımcımız dünyadaki bir avuç elit, bireysel mücevherciden birisi... Fransız yayınevi Assouline Bıçakçı’nın hayatını ve sanatını kitap yaptı.
Bıçakçı bu kitapta ödüllü gazeteci ve mücevher tarihçisi Vivienne Becker’a, hem sanatını anlattı hem dünyaya Türkiye’yi tanıttı. Becker, İstanbul’da birbirinden değişik yüzüklerinin hikayesinin peşine düştü. Assouline Yayınları Türkiye marka sahibi İrem Kınay, Samatya’da fakir bir aileden gelen Sevan Bıçakçı’ya öyle bir imza günü yaptı ki kimseye nasip olmadı daha.
Samatya’dan ‘Oxford’a...
Kitap, Sevan’ın mücevherlerinin ihtişamı yanı sıra hayatını çok içten bir dille anlatıyor. Becker, onu ‘zanaatkarların maestrosu’ olarak tanıtıyor. Yazarına göre Sevan, sanat, şiir ve zanaatı harmanlayıp yeni nesle Bizans’ın ve Osmanlı’nın ihtişamını anlatıyor. Bu formla güncel arenaya taşıyor. Doğru tespitler zira Bıçakçı artık takipçileri olan ve mücevherleri koleksiyon parçası olarak aranan isimlerden. Kitaptan aktarıyorum:
Sevan Bıçakçı, Samatya’da doğuyor. Hülyalı bir çocuk. Okulda başarılı bir öğrenci değil. 9 yaşından itibaren değişik dükkanlarda demirci, mobilyacı çırağı olarak çalışıyor. ‘40 yaşına kadar tatil nedir bilmedim’ diyor. Ohanas Gedikoğlu’nun dükkanında Kapalıçarşı’ya adım atıyor.
12 yaşında Hosvep Çotak’ın atölyesine geçiyor, dönemin en önemli mücevher ustasının yanında çalışmasını, ‘Bu Oxford Üniversitesi’ne kabul edilmek gibiydi’ diyerek anlatıyor.
Hem Bizans hem Osmanlı
Zanaatkarlığın yanı sıra hayatta nasıl davranacağını da bu okulda öğrenmiş. Haftanın 6 günü sabah saat 8’de dükkanı o açıp, o kapatmış. Çıraklık döneminde kafasında her projeyi tasarlamayı öğrenmiş. ‘Böylece James Bond olmayı öğrendim’ diyor. 18 yaşında kendi dükkanını açmış.
Kubbeli yüzüğü alamet-i farikası olarak kabul ediliyor. Bu da Bıçakçı’nın İstanbul’un karakterini, abidelerini, seslerini, hissiyatını bir araya toplayacak bir form arayışından doğmuş.
Zamanla içinde Topkapı Sarayı, camiler, çeşmeler, padişah portreleri, kuşlar, Harem kadınları, Meryem Ana’nın olduğu sanatı bütün dünyaya yayılmış.
Vivienne Becker’a göre Sevan Bıçakçı, tek başına Türk tarihine ilgiyi tekrar alevlendirdi. Türk kuyumculuğu ve mücevher yapımına yaratıcı bir enerji ve hayat kattı.
Koleksiyonerler imza kuyruğunda
Sotheby’s’in New York merkezindeki imza gününe, Amerikalı mücevher koleksiyonerleri gelip Bıçakçı’ya kitaplarını imzalattı. 165 dolarla satışa çıkan ‘Sevan Bıçakçı’ adlı kitap, İstanbul’un ihtişamını yansıtan erguvan renginde basılmış.
Kitabın yazarının ünlü mücevher markası Lalique’yi de kaleme aldığını söylersem işe verdikleri önem daha iyi anlaşılır. Sayfaları açtığınızda karşınıza Bizans’ın, Osmanlı’nın ihtişamını yansıtan fotoğraflar çıkıyor. Sevan Bıçakçı’nın gök kubbesinden, cam kubbe yüzük formlarında. Kubbe formlu yüzüklerin içinde Fatih Sultan, Süleymaniye Camii, Meryem Ana, Sultanahmet Camii, İstanbul çeşmeleri, kuşlar var...
JAR nasıl Amerika’nın, Hemmerle Almanların gururu ise Sevan Bıçakçı da Türkiye’nin gururu. Zaten gördüğüm kadarıyla kitapta da tasarımları kadar İstanbul da anlatılmış. Bu anlamda İstanbul için de eşsiz bir tanıtım olanağı olmuş.