Hayat Şarkısı’nın parlayan yıldızı Olgun Toker ile sohbetin bitmesini istemedim. Röportaj esnasında çiziyor, şarkı söylüyor, stand up yapıyor adeta. Çok da uzun olmayan oyunculuk kariyerine karşın o kadar çok farklı tiplemesi var ki zaten. İnternete baktığınızda bir fotoğrafının diğerine benzemediğini görüyorsunuz. Aslında Şeref Meselesi, Karadayı gibi dizilerde tanındı. Ancak kelimenin gerçek anlamıyla patlaması Hayat Şarkısı’ndaki Almancı serseri Mahir karakteriyle oldu.
Mahir, Almanya gibi sıkı kuralları olan bir ülkede illegal işlere karışmış, çıkarları gereği bazen yalaka, bazen umursamaz olan entrikacı bir tipleme. Ama çok da sevimli, insan nefret edemiyor. Karanlık işler peşinde koşarken mesela, rap müziği de ihmal etmiyor. “Hayat Şarkısı”nda Mahir karakterini canlandıran ve rol gereği “kötü adam” olmasına rağmen seyirci tarafından çok sevilen Toker’e göre, seyirci kötülüğe kendi adalet kuralları içerisinde hak verip seviyorsa o yapım başını alıp gidiyor.
Toker genç bir oyuncu, aslında çizer olmak istemiş. Bu nedenle oyunculuğunda bunu da kullanıyor. Oynadığı karakterleri önce çiziyor, kaşı gözü, bıyığıyla ete kemiğe büründürüyor. Role böyle hazırlanıyor. Hem bu özelliğiyle hem de konulara yaklaşımı ve hayattaki duruşuyla son derece dikkat çeken Olgun Toker’le Arnavutköy’de buluştuk, sohbetimizi semtin hip lokasyon olmasının öncülüğünü yapan Luzia’da yaptık.
Arnavutköy’e gidince kendinizi bir sahil kasabasında hissediyorsunuz, son bir yıldır artık sadece iyi balık için değil eğlence için de popüler bir lokasyon. Bu nedenle Luzia’da olduğu gibi Arnavutköy kafelerinden sokağa taşan güzel kalabalığı görürseniz şaşırmayın. Biz sohbet ederken aynı saatlerde, Sezen Aksu da özlediği İstanbul sokaklarını gezmek, güzel havanın tadını çıkarmak için Arnavutköy’deydi.
Ustalara saygı
- Rolünüze hazırlanırken çizim yapıyormuşsunuz. Karakteri önce çizip öyle yaratıyormuşsunuz.
Küçük yaştan beri çiziyorum. Çizgi romancı olmak istiyordum aslında. Adana’dan, İstanbul’a üniversite okumak için geldim ama aklımda hep çizerlik vardı. Lise yıllarımda Mersin’de bölgesel bir gazetede haftalık karikatür çiziyordum. Leman dergisine çalışmalarımı göstermeye gitmiştim, onların çizim masalarını görmek bile çok heyecan vericiydi.
Ama çizimin bambaşka bir dünya, bir mesai istediğini gördüm. Kendi üslubunu yaratman için çok uzun süre uğraşman gerektiğini anladım. Bir gün okuduğum üniversitede takıldığım tiyatro grubunun workshop’ına Mustafa Üstündağ geldi. Elimden tuttu, ağabeylik, ustalık etti. Konservatuar sınavlarına hazırladı. İstanbul’da kazandığım üniversiteyi bırakıp konservatuar sınavlarına girdim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kazandım. Müjdat Gezen, Mustafa Alabora, Savaş Dinçel, Göksel Kortay, Nefrin Tokyay’ın emeği sayesinde buralardayım.
- Ama çizimi bırakmamışsınız…
Bırakmadım evet, bununla ilgili başka bir projem var. Çizimlerimi bir araya getirmek istiyorum. Bir karakter oynayacaksam, öncesinde onun bir suratını çiziyorum. Kaşı nasıl, bıyığı nasıldır, üzerinde nasıl bir ceket olmalı... Biriyle telefonda konuşurken bir taraftan karalarsınız ya. Ben de karakteri düşünürken istem dışı hemen karalamaya başlıyorum. Kafamdakini görmek istiyorum.
Oyunculuk okullarının vazgeçilmez makarasıdır içten dışa, dıştan içe, üstten alta oyunculuk. Ben karakteri okuduğumda kabuğunu görürüm. Bu adamın tipi nasıl, ne giyiyor, ne yiyor? Çünkü biz onu ilk orada göreceğiz, hikaye onu görmemiz ile başlayacak. Dış görünüş bizim içimizi anlatır. Çizince suratın matematiği ile de oynayabiliyorsunuz. Karadayı’da canlandırdığım Melih daha efendi bir çocuktu. Şeref Meselesi’nde psikopatı oynarken daha farklı bir görsel çizdim. Mahir ise daha sert, köşeli, gettolarda büyümüş bir karakter.
Hepimiz vahşiyiz!
- Mahir nasıl bir karakter?
Mahir’e kötü bir karakter olarak bakmadım. Yabancı bir ülkede doğmuş, hiçbir yere ait olamamanın onda bıraktığı o arsızlık, talepkarlık, agresifliğe kafayı takmıştım. Çünkü Almanya kuralları çok belli bir yer, böyle bir ülkede illegal davranmak farklı bir karakter istiyor. Bu cesaret ile ilgili değil. Aksine geçmişte yaşadığı korkularından, ezikliğinden kaynaklanıyor. Çocuk satışında pazarlık ediyor mesela. Üçkağıtçı, hesap ödemiyor, kural tanımıyor. Mahir’in sadık bir tarafı da var.
- Kötülük için bahanesi var diyorsunuz…
İnsanoğlu vahşidir. İyi kötü diye bir şey yok aslında. Hayatta tutunabildiğimiz sürece evciliz işte. Tutunamadığımız, muhtaçlığa düştüğümüzde hepimizin vahşi olabileceğine inanıyorum. Biz evcil falan değiliz. Bu nedenle ben oynadığım hiçbir karaktere kötü, iyi diye bakmadım. Şeref Meselesi’nde, oynadığım Seyhan kadar haklı bir karakter yoktu. Abisini öldürmüşler, işine çökmüşler.
Şimdi bu karaktere yapıp ettikleri karşısında kötü diyebilir miyiz. Nitekim seyirci karakteri çok sevdi. Seyhan’ın kötülük yapma derdi yoktu, Mahir’in de öyle. Seyirci hak verdiği noktada karakter kötü de olsa seviyor. Yanlış hatırlamıyorsam Hitchcock’un sözüdür; “Kötü karakter seviliyorsa, o film iyidir”.
Ünlü olmanın nimeti Sezen Aksu’nun sürprizi
- Ünlü olduğunuzu ne zaman anladınız?
Karadayı’da oynarken yemek yediğim kafenin sahibi hesabı almak istemediğinde. Bir de yaptığım işin karşılığını aldığım, çok çok mutlu olduğum bir olay yaşadım. Bir gün evde dinleniyorum, telefonum çaldı, tanımadığım bir numara açmadım, yanımda kız arkadaşım vardı zaten. Whatsapp profiline baktım, kedi profili kullanıyor, açmadım. Daha sonra bir mesaj geldi: ‘Olgun selam, ben Sezen, şarkıcı kadın.’
Kız arkadaşım mesajı gördü, ‘Kim bu, bardan falan mı arkadaşın?’ dedi. ‘Sezen Aksu’dur o Sezen’ dedim, şakasındayım yani işin. Geri aradım, oydu gerçekten. Diziyi izlemiş, çok beğenmiş aramış, beni çok gururlandırdı. Sezen Hanım da, yapımcımız Mustafa Bey gibi benim Almanya’da yaşadığımı sanmış.
- Başka kimden telefon gelmesini isterdiniz?
Charlize Theron...
- Sean Penn’den ayrıldı zaten!
O zaman ben arayayım onu!
- Gerçekten nasıl bu kadar iyi oynuyorsunuz Almancı karakterini?
Almanya’da yetişmiş futbolcu röportajlarını çok izledim. Mesela orta top gelmiş, golü soruyorlar, ‘oradan bir orta geldi, ben de müthiş sol ayağımla vurdum gol oldu’ diyor, halbuki kastı; top geldi, vurdum müthiş bir gol oldu. Kelime bilmemekten kaynaklanan bir şey. Dil yaşayan bir şey, kullanmadığınızda unutulur.
- En çok neye para harcıyorsunuz?
Taksiye. Henüz araba almadım. Şu an bakıyorum araba bana iyi gelecek mi? Önce bir alışmam lazım, günde 2 - 3 kez taksiye biniyorum.
- Kız arkadaşınızı taksiye bindiriyorsanız...
Plakasına bakarım mutlaka.
- Kız arkadaşınızla çıktığınızda hesabı bölüşür müsünüz, öder misiniz?
Genellikle ben öderim.
Bakkalı koruyamazsan AVM’ye mecbur kalırsın
- Oynadığınız Küçük Esnaf filmi vizyonda, var mı yeni proje?
Yaz için bir projem daha var.
- Kız arkadaşınız yanınızda çok pazarlık yaparsa rahatsız olur musunuz?
Bazı esnafla ne pazarlık yaparım ne de hesaba bakarım. Bazı yerlerde yapılmaması gerektiğine inanırım. Adam 3 liraya bir şey satıyor işte, ne kadar koyabilir ki üstüne. Küçük esnafla pazarlık yapılmaz. Pazarda maydanoz satan ablaya, 50 kuruş fazla demek küfür gibi, o zaten 50 kuruş kazanıyor, öde işte, yapma onunla pazarlık. Büyük grupların böyle esnafın yaptığı işleri yapmasına da karşıyım. Çiftçi ile işbirliği de yapmıyor, direkt büyük rakip oluyorlar.
Küçük insanların birbiriyle olan ticaretinin ülke ekonomisindeki yerinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Mahalle bakkalını korumadığımız için hepimiz AVM’ye gitmek zorundayız. Mahalle bakkalı da o zaman AVM’nin mesela temizliğinde görev almak zorunda kalıyor, esnaflığını yapamıyor. Tarımda küçük küçük üretim yapanların kaybolup gitmemesi için, kooperatiflerin kurulması gerek. Çünkü olayın nereye gidebileceğini görmüyor çiftçiler.
Adam sadece yattım, kalktım, suladım, topladım, sattım oğlumun düğününü yaptım vizyonunda. Vizyon bu kadar olunca kaybolup gidiyor, birileri gelip işi farklı yapıyor o zaman.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024