Songül Hatısaru

Songül Hatısaru

songul.hatisaru@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bankalarımız yerli sanata ‘yabancılaştı’

Ressam Muzaffer Akyol’un Asmalımescit’deki müzeevine girerken Müzeyyen Senar’ın sesi yankılanıyordu binada: Benzemez Kimse Sana... Evin her odasında Akyol’un hayatında izler bırakmış kişilerin portreleri var. Ve de 50 yıllık sanat birikiminden eserler. Zemin katta annesi Nuriye Hanım, girişte Mustafa Kemal, üst katlarda sırasıyla Can Yücel, Nâzım Hikmet, Cemal Süreya ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun portreleri asılı. Can Yücel’in portresinin altında ‘Erotik Patlıcan’ ‘Rakı balık Ayvalık’ eserleri asılı. Birlikte Cemal Süreyya’nın odasını gezerken çalan alaturka müziğe Akyol’un kızı Gaye Su Akyol’un nağmeleri karışıyor.
Rock’ı makamlı söylediği, Türk sanat müziği ile buluşturduğu nağmeler. Gaye Su Akyol, ‘Develerle yaşıyorum’ uzunçalarıyla, müzik sektöründe hızlı bir çıkış yakaladı. Sektöre yeni bir açılım getirdi. Konserlerine bilet bulunamıyor adeta. Ancak evde gördüğüm eserleri, resmi de bırakmaması gerektiğini söylüyor.
Zaten babası da, Gaye’nin bir an önce renklerle tekrar buluşmasını bekliyor. Konser için İzmir’de bulunan Gaye’nin cep telefonu üzerinden dahil olduğu söyleşimizde söz dönüp dolaşıp özgünlüğe geliyor. Bedri Rahmi’nin tabiriyle, ‘Sarmısak yersen, sarmısak kokarsın... Lavanta değil’ içeriğine...

5 Mart’a hazırlanıyor
Muzaffer Akyol, yaşadığı coğrafyanın enerjisi ile yola çıkan, yaşadığı coğrafyanın simgelerini, masal ve hikayelerini şiirsel bir dille resimlerine mal eden özgün bir ressam. 5 Mart’ta, İş Sanat Kibele Galerisi’nde, ‘Kendimle hesaplaşacağım, 50 yılıma, aklarıma, karalarıma bakacağım’ dediği, koleksiyonerlerin elinde bulunan eserlerinden bazılarının da sergileneceği, ‘İrkildim Uyandım Bir Daha Uyumadım’ adlı retrospektif sergisini açacak. Narları, zeytin dalları, selvileri, karpuz dilimleri, kuşları, kurbağaları, kadın portreleriyle öne çıkan, ‘Ben ‘yerli’ bir ressamım diyen Akyol’la sohbet ettik.

Çikita muz mu bu!
Ard arda galeriler kapanıyor...
Satış yapamıyorlar. Türkiye’de büyük şirket, büyük banka evlilikleri oldu. Bu evliliklerde yönetim kurulu ağırlığı kimin tarafında ise söz hakkı onda oluyor. Eskiden bankaların bir sanat politikaları vardı. Yani bankalar resim alırdı. Şimdi büyük sermaye yurt dışı kaynaklı olduğu için bizim ressamların eserlerine ikinci, üçüncü derecede sıra geliyor. Sadece bankalar değil, büyük karteller de çok fazla yabancı sanatçı almaya başladılar.
Galericiler ayakta kalma savaşı veriyor. Bu arada, son yıllarda sanatın yaygınlaşmasında, sanatçıya olan hassasiyette Ekavart Galeri’yi öne alıyorum.
İnci Aksoy’un Türkiye’de ilk kez online tv anlayışla sanatçıyı dünyaya taşıyan bir görüşü sahiplenmesi alkışlanacak bir olaydır.
Son 6 - 7 yıldır orada açtığım sergiler benim için çok önemlidir. Gönül ister ki böyle galeriler çoğalsın, güçlü olsun ve sanatçılar bu sayede bu sahte pazarda yem olmasınlar.
Serbest piyasa ama...
Çikita muz almıyorsunuz ama. Büyük ulusal sermayenin yerel sanata sahip çıkması gerekir. Şirketlerde yabancı ağırlığının artmasına bağlı olarak şöyle bir söylem geliştirildiğini de görüyoruz: Artık Türk ressamlarından bir şey olmaz. Globalleşmenin, tekelleşmenin vardığı noktada böyle bir bir yaklaşım çok normaldir. Ama doğru değildir.
Şimdi böyle bir hareket alanında, kendi ülkende yabancılaşıyorsun. Bu söylemlerin de pompalanmasıyla çağdaş sanat yapıyorum adı altında bir yığın oyunlar gündeme geliyor. Bu sanata hizmet etmez. Dünyanın gerçekleri var. Amerikan sanatı diyorsun, Rus sanatı diyorsun. Önce kendin olacaksın, kendi teknende kendi hamurunu yoğuracaksın.

Haberin Devamı

Büyük sanat piyasasında manipülasyona dikkat!
Sanat yatırımı yapanlara ne öneriyorsunuz?
Türkiye’de ciddi sanat tarihimiz henüz yazılmadı. Bazen boş bir hayale, bir dolduruşa geldiklerini zannediyorum. Dünyada resmin en ucuz olduğu ülkelerden birisi hala Türkiye. Bu ayrı bir konu. Bir milyona bilemedin, iki milyona resim satıldığında herkes ‘Vay’ yapıyor. Geçen Gogen’in bir resmi 300 milyon dolara satıldı. Ancak bizde sağlıklı bir sanat ederi piyasası yok.
Özellikle bazı müzayedecilerin kendilerine menfaat sağlayacak bazı ressamları da öne çıkararak piyasaya şırınga ettikleri bir fiyat politikası var. Bedri Rahmi’nin bir resminin örneğin 20 bin liraya satıldığı bir müzayedede daha henüz rüştünü ıspat etmemiş bir kişinin resminin 80 bine, 60 bine satılması kadar çarpık bir anlayış düşünemiyorum.
Eski resim alıyorlarsa da mutlaka ekspertiz yaptırsınlar. O kadar sahte ve çalınan hırsızlık yapıtı ortalıkta geziyor ki. Ederi 3 kuruş olan şey 1.000, 10 bin, 100 bin kuruşa satılıyor. Sovyetler dağıldıktan sonra oradan Türkiye’ye gelen yüzlerce imzasız resmin bizim eski sanatçılarımızın imzası atılarak, bugün Türkiye’de bazı koleksiyonerlerde yer aldığı biliniyor.

Haberin Devamı

Resme temel attı, müziğe kat çıktı...
Kızınız Gaye Su müziğe yöneldi. Kısa sürede hızla da tanındı. Resmi bırakıp müziğe geçmesi sizi üzdü mü?
Çok çok üzüldüm. Gaye’nin resimde büyük yeteneği var. Biz kafa kafaya verip ilk sergisine isim ararken, o sergisinin adını ‘Temel atma töreni’ koyuverdi. Tarzlarımız çok farklı, o fantastik dışa vurumcu resimler yapıyor. Konuştuk bu konuyu, ‘Ressam ve müzisyen olma gücünü taşıyacak enerjiyi üstlendim baba, resmi asla bırakmayacağım’ dedi.
2010’da Ekavart Galeri’de, “2 Kuşak Akyol: Geçmiş Neden Hala Geçmedi” ismiyle ikili sergi açtık. Ortak sergimiz basında çok ciddi yankı buldu. Ancak Gaye yıllarca önceden hazmetmiş gibi hiç şımarmadı. Bu aralar yoğunlaştığı müzikte ciddi hamle yapıyor. BBC News’te ciddi bir röportajı yayınlandı. Ciddi anlaşmalar yaptı, projelere imza attı. Türkiye’nin en önemli müzikhollerinde konserler veriyor. Babylon, İKSV gibi. Ancak Gaye’nin bir an önce renge tekrar bulaşmasını görmek istiyorum. Yaptığını yadsıdığım anlamı çıkmasın bundan. Şu anda yaptığı müzik gerçekten çok önemli. Ve Gaye çok başarılı oldu. İşin garip tarafı şarkılarının sözlerini kendi yazıyor, besteliyor ve söylüyor.
Alo, Gaye Hanım rock müziğini makamlı söylediğiniz enteresan bir müzik yapıyorsunuz. Dinleyici kitleniz kim merak ediyorum?
‘Develerle Yaşıyorum”, teknik ve üslup olarak yenilikçi ve henüz adı konmamış bir müziğe işaret ediyor. Klasik Türk Müziği’yle ilgilenenlerden, müzikle hiç alakası olmayanlara kadar çok geniş bir aralıktan heyecanlı tepkiler var. Gençler dedeleriyle, anneanneleriyle birlikte dinliyorlar gördüğüm kadarıyla. Bu da çok mutlu ediyor. Her kesimden insanı kucaklayan bir müzik oldu. Konserlere yaşlı amcalar geliyor.
Klasik Türk sanat müzik camiası muhafazakardır. Yaptığınız müziğe bu çevreden bir tepki geldi mi?
Aksine bu müziği yapanlar mutlu oldular. Yeni bir açılım ve bunu müzik adına önemli buldular. Aksne bazı özgür düşünüyormuş gibi görünen ‘gizli muhafazakar’ gençlerden tepki aldım. Bir de türlere fazla itibar edenlerden.
Babanızla şu anda sizin resim yaptığınız kattayız. Babanız, ‘eve dönsün’ diyor!
Babacığım konser bitince döneceğim! Şaka bir yana resim ve müzik, bende hep aynı anda farklı biçimlerde ilerledi. Aylarca söz yazmadığım, beste yapmadığım zamanlar da oldu. Benim hem müziğimde hem yaptığım resimlerde işin fikirsel boyutu uzun, hayata geçmesi ise çok daha kolay oluyor.
Babam kaygılanmasın resim de, müzik de ortak bir şekilde devam ediyor. Şu anda defterlerime desenler çizmeye devam ediyorum.

Haberin Devamı

Direnen kazanır
Trabzonlu, 12 çocuklu bir aile. Anadolu’dan gelip Akademi’ye gidiyorsunuz... Zor oldu mu?
Annem okuma yazma bilmiyordu, babam okumayı askerde öğrendi. İçimde çizme, boyama arzusunu ilkokul öncesinden dahi biliyorum. Kömürle, kiremitle etkilendiğim şeyleri çiziyordum. Anadolu’da benim gibi binlerce çocuk var demek istiyorum. Bu arkadaşlar Akademi’ye geldiler. Yaşama ve ayakta durma güçleri ekonomik olarak yoktu. Mecburen ya memuriyete, ya ticarete girdiler ya da öğretmenlik yaptılar.
Siz nasıl yırttınız?
Anadolu gençlerinin çocuksu sevileri doyasıya yaşayamadığını, sağlıklı bir beslenme evresinden geçmedikleri, kültürel altyapılarından yoksun olduklarını, politik hiçbir desteği yanlarında görmediklerini, cinsel özgürlüklerini yaşamadıklarını biliyorum. Bu beş büyük açlığın İstanbul’da halledilerek ayakta kalmasının ne kadar güç olduğunu görmemek mümkün mü. Çok mücadele ettim.
Oğlum doğdu, müthiş bir kar, gaz yok, odun yok. Resim çerçevelerini, şaselerini gaz sobasında yaktım. Direnen ayakta kalır. Yeter ki inancın olsun. Bedelini ödemediğin hiçbir güzellik ve zenginlik uzun vadeli seninle olmaz.

Çin, Hint, İran yükseliyor ya biz?
Türk sanatının ihtiyacı olan şey ne?
Ne zaman ki büyük sermaye, dünya sanat piyasasında sanatçısının yanında olur, Sotheby’s’de resmine hiç çekinmeden bir milyon, iki milyon dolar verip alır, bunun bir pazar olduğunu algılar, o zaman bizim özgün sanatçılarımız da dünyada hak ettiği yere gelir.
Tıpkı Çinli, Hintli, hatta İranlı sanatçılar gibi. Ne kadar paran olursa olsun, o paranın yüzü sanatın evrensel yüzü kadar güçlü ve kucaklayıcı olmuyor. İş adamları, 3 - 5 müzayedecinin manipülasyonuna gelmeden, namuslu sanat danışmanlarını da yanlarına alarak dünya sanat piyasasında sanatın değerini yukarı çekebilirler. O zaman ülken kazanacak, ülke sanatçılarını kucaklayarak yollara döküleceksin.
Öyle türkücülerle yanına üç beş şarkıcıyı alarak yollara düştüğün gibi değil. Sanatın evrensel gücüne, özgünlüğüne inanarak sana ait olanı, dünyada seni en iyi temsil edeni destekleyeceksin. Gerçek burjuvazi bunu yapmalı.
Evinizi her isteyen ziyaret edebilir mi?
Asmalımescit’e 1969’da geldim. Babylon’un karşısındaki bu eve, her ay kira karşılığı bir resim veriyordum. 1996’da binayı satın aldım.
4 yıl önce müze haline getirdim. Evin odalarında herkese bir mekan vererek yad etmek istedim. Gezmek için randevu almanız yeterli. Anadolu’dan merak edenler ekavart.tv üzerinden bakabilirler.