Güzel, güneşli havalarda ne de güzel olur Harbiye Açıkhava konserine gitmek değil mi? Bu defa yaz mevsimini geçip, sonbahara giremeden kışı yaşadığımız bugün Açıkhavada Şebnem Ferah konseri vardı. Üstelik hava hem soğuk hem de yağışlıydı. Eşim, kayınbirader ve onun eşinin ısrarları ile aslen dinlemediğim Şebnem Ferah’ın konserine gittik. Müzik kulağım olmadığı gibi, yıllar içinde müzik zevkim de değişti ve şekilden şekle girdi. Öyle ki Madonna-Samantha Fox, Michael Jackson ile başladı, 15-18 yaşım arası rock ve heavy metal müzik dinlerken, bir ara fantezi tarzı müzikleri de zevkle dinlemekteydim. Bugünlerde ise Lounge ve Jazz favori müziklerim…
Bu akşam gittiğim Şebnem Ferah konseri beni aldı, tuttu ellerimden gel seninle geçmişe yolculuğa çıkalım dedi. Uçtuk uçtuk ta ki 1990 yılına kadar. O dönem Şebnem ve tayfası 4-5 kişi Volvox isimli bir grupları var, Sıraselviler’in en meşhur rock barlarından Kemancı’da çıkıyorlar. Şebnem benden 2 yaş büyük, yani o da henüz reşit olmuş, diğer grup üyeleri de öyle… Hatta 1992’de grupları Volvox’a Özlem Tekin’i de alıp, haftanın birkaç gecesi Kemancı’da sahne alıyorlar. Bara dinlemeye gelenlerin hemen hepsi onları tanıyor zira arkadaşları. 2 şarkı söyleyip insanların içine inip bir şeyler içip, herkesle hoş sohbetler yapıyorlar. Saçları uzun, ilginç şekillerde toplanmış, tüm grup çılgın görünümlü… O dönem Şebnem nedendir bilinmez hemen hiç gülmüyor. Her neyse, bu akşamki konserde Şebnem’le işte o günlere gittim, gencecik günlerim gözümün önümden dün gibi geçiverdi.
Konser başladı. Herkes çılgınca eğlenmeye başladı, Şebooooooo diye bağıranlar, şşşştttt Şebnem baksana diye haykıranlar! Ancak bu defa Şebnem kısacık değişik tarz saçları, kulağını boydan boya kaplayan Kızılderili tüyüne benzer metal küpesi ve en önemlisi konser boyunca devamlı gülen yüzü ile her ne kadar yıllardır dinlememiş olsam da, son derece hoşuma gitti. Sahnedeki bedeni enerjisi yanı sıra manen pozitif enerjisi, içinden sevgi fışkıran pırıl pırıl bir geç kız gibiydi adeta. Gülmek, belki de özgüven nedeniyle içinden fışkıran bu mutluluk tüm seyircilere de sirayet etti. Hatta bir ara, stadyum, konser ve kalabalık buluşmalarda artık sıklıkla rastladığımız “Her yer Taksim, her yer direniş.” Sloganı atıldığında, güleryüzlü bir hal ile mikrofonu eline aldı, işte sizinle bağımız ne kadar kuvvetli, aynı düşüncelere sahip olduğumuzdan dolayı mutluluk duyuyorum dediğinde alkışı da fazlasıyla topladı.
Coşku dolu birbiri ardına çalan parçalarında, bir es verip slow bir parçaya geçiş yaptı. O an arkasındaki dev ekrandan siyah-beyaz resimler geçmeye başladı. Kemal Sunal’dan Orhan Veli’ye, Hz.Mevlana’dan Adile Naşit’e, Sait Faik’ten Barış Manço’ya, Şener Şen’den Nazım Hikmet’e değin… Ve her değişik sanatçının resmi çıktığında hissedilene göre az yada coşkulu alkışlar koptu seyirci kanadında. Bu güzel ve onlarca slayt resitali sonrası slow müziği eşliğinde son bulurken, en son cümle ekranda belirdi. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur, imza Kemal Atatürk ve herkes ayağa kalkar bir alkış tufanı kopar. Ardından havai fişekler patlar, sahnede rengarenk ışıklar, alevler ve capcanlı yeni müziklerle konser devam etti.
Konserde Şebnem Ferah’ın ekibi gitaristin bateristine kadar son derece başarılıydı. Belli ki hepsi işinin ustası. Yağmur ve sert rüzgara rağmen, sırılsıklam ıslanmamıza rağmen bizleri mutlu edebilen Şebnem Ferah ve ekibini bu keyifli konser için kutluyorum. Sahne düzenini organize edip, görsel efektlerde son derece başarılı bir yönetim göstererek Şebnem ve ekibinin başarısında pay sahibi Atlantis Yapım’ın da hakkını vermemiz lazım. Hepinizin ellerine sağlık, bu buz gibi İstanbul gecesinde içimizi ısıttınız, sağolun, var olun. Şebnem Ferah’ın yeni konserlerini şimdiden beklemeye başladım… Yoksa müzik zevkim yeniden bir evrim mi geçirecek, onu yaşayarak göreceğiz!